Prof. Dr. Sıtkı Göksu
İbrahim Bin Ethem Hazretlerinin Bineği
Büyük velîlerden İbrahim Edhem Hazretleri, hacca gitmeye karar verir ve yaya olarak yola çıkar. Yolda giderken, cins devesi üzerine kurulu, mağrur bir kabîle reisine rastlar.
Reis, İbrahim Edhem Hazretleri’nin yaşlı hâliyle tek başına yola çıkmış olmasına ve görünürde de bir azığının bulunmamasına çok şaşırır. Bu sebeple de tuhaf bakışlarla sorar:
“–Ey ihtiyar, nereye gidiyorsun böyle?”
İbrahim Edhem Hazretleri ise sükûnetle:
“–Haccetmek niyetiyle Kâbe’ye gidiyorum.” diyerek mukabelede bulunur.
Aldığı bu cevap üzerine kabile reisinin tuhaf bakışları, yerini alaycı bir tebessüme bırakır. Bir müddet böyle devam eder. Sonra da küçümseyici bir tavırla:
“–Be hey ihtiyar! Deli misin, divane misin sen ya hu… Bineğin yok… Azığın yok… Bunun yanında yol ise çok uzun. Hem de çook uzun. Sen bu zayıf ve ihtiyar hâlinle Kâbe’ye nasıl varacaksın? Bu uzun yolda nasıl dayanacaksın?” der.
İbrahim Edhem Hazretleri, karşısındaki gâfil insanın gönlünü uyandırabilmek ümidiyle:
“–Aslında benim birçok bineğim var; ama sen onları göremiyorsun…” diyerek cevap verir.
Duyduğu bu sözler üzerine Reis, alaycı tavrına devamla:
“–Ne olur bunları açıkla da ben de bileyim…” der.
İbrahim Edhem Hazretleri ise sükûnet hâlini hiç bozmadan:
“–Dinle öyleyse!” deyip ilâve eder:
“–Benim «sabır» adlı bir bineğim vardır ki, başıma bir belâ geldiğinde onunla yoluma devam ederim.
«Şükür» adlı bir bineğim vardır ki, nîmete kavuştuğum zaman onunla nice menziller geçerim.
Yine önleyemeyeceğim ve kusurum olmayan bir kazaya uğradığım zaman, «Ben gaybı bilmiyorum, olanda benim için hayır vardır» derim, «rıza» adlı bineğimin usluluğuyla maksuduma ererim.”
Bunları dinleyen reisin alaycı tavrı, yerini birden şaşkınlığa bırakır. Hayretle tekrar sorar:
“–Daha başka neyin var?”
“–Bir de şu var ki, nefsim dünyevî bir arzuya yöneldiği vakit; kabirlerde benden çok daha küçük yaşta, hatta gencecik insanların yattığını düşünerek, nefsime uymaktan sakınırım. Zira her insan ölecek yaştadır!”
Bu sözlerle derin bir tefekküre dalan kabile reisi, İbrahim Edhem Hazretleri’ne uzun uzun bakar ve sonra dudaklarından şu sözler dökülür:
“–Desene, asıl yaya benmişim de hakikatte binekli olan senmişsin ey ihtiyar. Var yoluna devam et. Zira bu zarif ve hakikate vâkıf olan gönülle sen, nasıl olsa muradına ereceksin.”
(https://www.islamveihsan.com/ibrahim- bin-ethem-hazretlerinden-guzel-bir-kissa.html)
Sabır, şükür, rıza ile ilgili çok kısa bilgiler:
"Sabır, ferahlık ve genişliğin anahtarıdır." Sözü atasözü hükmüne geçmiştir. Demek, Cenâb-ı Hakkın yardımı, sabırlı adamlarla beraberdir.
Kur’an’da mealen değişik ayetlerde "Hâlâ şükretmezler mi?" Yâsin Sûresi, 36:35, 73. "Şükredenleri elbette mükâfatlandıracağız." Âl-i İmrân Sûresi, 3:145. "Şükrederseniz nimetimi elbette arttırırım." İbrahim Sûresi, 14:7. "Yalnız Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol." Zümer Sûresi, 39:66. Buyrularak şükür yapmanın önemi vurgulanır.
Allah’ın rızası çok mühimdir. Kurtuluş sebebi, yalnız ihlâstır. İhlâsı kazanmak çok mühimdir. Bir zerre ihlaslı amel, batmanlarla (kilolarca) hâlis olmayana tercih edilir. İhlâsı kazandıran, hareketlerindeki sebebi sırf bir İlâhî emir ve neticesi rıza-yı İlâhî (Allah’ın rızası) olduğunu düşünmeli ve İlâhi vazifeye karışmamalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.