Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Eğitim ve Nasreddin Hoca

Öğrenci ve öğretmenler ordusu olarak 2021-2022 eğitim öğretim yıl başladı. Yaklaşık on sekiz milyon ikiyüz bin öğrenci bir milyon yüz bin öğretmen eğitim ve öğretime başladı. Başta öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz, velilerimiz ve tüm vatandaşlarımıza 2021-2022 eğitim öğretim yılı hayırlı olsun. İnşallah istikbalimizin teminatı olan gençler “yüz yüze eğitim”e tekrar dönülmesi ile derslerini daha iyi anlayabileceklerdir. Malum en önemli ders göze bakıp kalbe hitap edebilmektir. Kalpten kalbe yol vardır. Göz kalbin aynasıdır.
Fıkralar bizi hem güldürür hem de düşündürür. Anlatılması zor bir konu fıkra aracılığı ile kolayca anlatılır. Ayrıca karşıdaki kişiyi kırmadan meramımızı, arzumuzu, maksadımızı anlatmış oluruz. Fıkralar içinde hikmet saklar. Onun için eskiler fıkralara anekdotlara “latife” ismini takmışlardır. Nasreddin hoca fıkralarının mutlaka bir hikmet, bir ders verme, önemli bir konuyu nükte ile anlatma gibi birçok önemli gerçeklere kapı açtığına inanmışımdır.
Hani imkan olsa da Hocaya sorulsa bu kadar fıkrayı sen mi söyledin? denilse herhalde Hoca şöyle cevap verirdi.
-Bu kadar fıkrayı söylemeye ömür yetmez. Ayrıca sözlerimin hepsi de nadir olan, ilginç ve fevkalade değildir. Ben hocayım bana bu sözlerin zekatını yani onda birini verseniz yeter. Buradan anlaşılan bir konu var. Demek ki şöhret insanın malı olmayanını insana mal ediyor. Yani insanlar kendi sözlerine değer kazandırmak, müşteri bulmak için çok meşhur bir zatın ismini kullanarak o sözü piyasaya sunuyorlar ta ki kendi sözleri meşhur olsun.
Nasreddin Hocanın fıkralarında espri ve hikmet ve hakikatleri latifeli bir şekilde anlatmak vardır. Hikmet yönü olmayan, düşündürmeyen, argo olan, müstehcen olup belden aşağı hitap eden fıkralar Nasreddin Hoca Fıkraları değildir. Ancak malına, sözüne kıymet kazandırmak isteyenlerin bir yakıştırmasıdır. Nasreddin Hoca ile uzaktan yakından alakası yoktur. Gelelim Nasreddin Hoca’dan bazı fıkralara:
Ya Bal Kabağı Ağacı Olsaydı!
Bir gün Hoca, köyüne dönerken ulu bir ceviz ağacının altına soluklanmak için oturmuş. Ağacın yanında bal kabağı tarlası varmış. Hoca:, – Hey güzel Allah'ım, demiş, kavuğum kadar bal kabağının serçe parmağım kadar sapı var. Şu boylu poslu ağacın meyveleri eşeğin gözü kadar bile değil. O böyle tefekkür ededursun, bir ceviz pat diye alnına düşmez mi? Alnı ceviz gibi şişmiş. Hoca bir cevize, bir kabaklara bakıp: – Güzel Allah'ım, demiş, sözümü geri aldım. Altında oturduğum ağacı ya bal kabağı ağacı yapsaydın!
Bilenler Bilmeyenlere Anlatsın
Hoca Nasreddin Efendi Akşehir'de bir gün vaaz için kürsüye çıkıp: - Ey mü'minler! Ben size ne söyleyeceğim bilir misiniz? Demiş. Cemaatin "Bilmeyiz" demeleriyle Hoca: - Siz bilmeyince ben size ne söyleyeyim, deyip kürsüden iner, bırakır gider. Yine bir gün kürsüye çıkıp evvelki sualini tekrar edince bu sefer de cemaat "Biliriz" derler. Hoca: - Madem ki biliyorsunuz, o surette benim söylemekliğime ne lüzum kalır? Der, yine çekilir gider. Cemaat hayrette kalarak: - Efendi bir daha kürsüye çıkarsa kimimiz bilir, diğer kimimiz bilmeyiz diyelim, diye karar verirler. Hoca yine bir gün kürsüye çıkıp ahaliye evvelki sualini tekrar ederek "Kimimiz biliriz, kimimiz bilmeyiz" cevabını alınca, ciddiyetini bozmayarak: - Ne kadar âlâ, öyle ise bileniniz bilmeyeninize anlatsın, demiş.
Başını evde unutmasın
Bir gün Nasreddin Hoca arkadaşını ziyarete gitmiş. Ama arkadaşı Nasrettin Hocayı fazla sevmeyen biriymiş. Nasreddin Hoca kapıyı çalmış.Kapıya adamın hanımı çıkmış. Nasrettin Hoca arkadaşını görmek istediğini söylemiş. Ama hanımı eşim evde yok demiş. Meğer Nasrettin Hocanın arkadaşı pencereden başını uzatmış onları izliyormuş. Tabii Nasrettin Hoca da bunu görmüş ve demiş ki: "O zaman eşine söyle dışarı çıkarken bir daha başını evde unutmasın."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Sıtkı Göksu Arşivi