Prof. Dr. Sıtkı Göksu
Besinler
Sağlıklı bir vücut özellikle de sağlıklı bir beyin için dengeli ve yeterince besin almamız gerekmektedir.
Besinler ana hatları ile Makrobesinler ve Mikrobesinler olarak ikiye ayrılır.
Makrobesinler de kendi içinde karbonhidratlar (şekerler), yağlar ve proteinler olmak üzere 3’e ayrılır.
Mikrobesinler de mineraller ve vitaminler olarak ikiye ayrılır.
Şekerler olarak bilinen karbonhidratlar kendi içinde basit şeker dediğimiz monosakkaritler (tek moleküllü şekerler), disakkaritler (iki tane basit şekerin birleşmesi ile oluşan şekerler ve kompleks şeker olan polisakkarit (bir çok basit şekerin birleşmesi ile oluşan çoklu şekerler) diye 3’e ayrılır.
En çok bildiğimiz basit şeker beynimizin temel enerji kaynağı olan glikozdur. En çok bilinen polisakkaritlerden biri her zaman tükettiğimiz patateste bulunan nişastadır.
Karbonhidratların bağırsaktan emilebilmesi için yapı taşlarına yani monosakkaritlere kadar enzimler aracılığı ile parçalanması gerekmektedir.
Karbonhidratlar vücudumuzdaki hücreler tarafından enerji kaynağı olarak kullanılır. Vücuda fazla alınan şekerler karaciğerde polisakkarit olan glikojen ve yağ hücrelerinde yağ olarak depolanır (trigriserid).
Yağları oluşturan yapı taşı da yağ asitleridir. Bağırsaklardan yağ asitleri olarak emilir. Daha sonra yağ hücrelerinde kompleks yağ olan trigliserid olarak depolanır.
Yağlar da hücre zarının temel yapısını oluşturmak ve glikoz alımının yetersiz olduğu durumda vücut içinde glukoza dönüştürülerek enerji kaynağı olarak kullanılması gibi çok önemli görevi vardır.
Makro besinlerden olan proteinler de aminoasitlerin birleşmesiyle oluşmaktadır. Bazı aminoasitler vücutta sentezlenir. Bazı aminoasitler vücutta sentenemezler. Ve dışarıdan besinler yoluyla alınmak zorundadır. Bunlara esansiyel aminoasitler denir.
Proteinlerin de kanın temel yapısını oluşturması, enzimlerin sentezlenmesi ve hücre zarında kapı görevi gibi birçok önemli vazifeleri vardır.
Bir saray, bir şehir gibi muntazam yaratılan insan vücudu İçin besinler mutlaka gerekir.
Açlık durumu önemlidir.
Açlık olmazsa yemek lezzet vermez. Mide harareti olmazsa, su içmesi zevk vermez.
Açlık derecesiyle yemeğin lezzet dereceleri bilinir.
İnsan açlığa en fazla kırk gün dayanabilir.
"Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenemeyen nice canlı vardır. Onları da sizi de rızıklandıran Allahtır." Ankebut Sûresi, 29:60. “Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan, ancak Allah'tır." Zâriyat Sûresi, 51:58.
Herbir zîhayatın rızkı Allah’ın taahhüdü, garantisi altında olduğundan, açlıktan ölmek olmamak lâzım gelir. Halbuki, açlıktan ve rızıksızlıktan ölenler çok görünüyor. Şu hakikatin ve şu sırrın halli şudur ki:
rızıksızlık yüzünden ölenler yoktur. Çünkü o Hakîm-i Zülcelâl, hayat sahibinin bedenine gönderdiği rızkın bir kısmını tedbir için don yağı ve içyağı suretinde depolar. Hatta bedenin her hücresine gönderdiği rızkın bir kısmını, yine o hücrenin bir köşesinde yağ vakoolü şeklinde depolar. İstikbalde, hariçten rızık gelmediği zaman harcanmak üzere bir yedek azık hükmünde bulundurur. İşte, bu depolanmış yedek rızık bitmeden evvel ölüyorlar. Demek o ölmek rızıksızlıktan değildir. İradeyi kötüye kullanmadan ortaya çıkan bir âdet ve o iradeyi kötüye kullanmadan ve âdetin terkinden kaynaklanan bir hastalıkla ölüyorlar.
Evet, hayat sahibinin bedeninde iç yağı suretinde depolanan fıtrî rızık yaklaşık olarak kırk gün mükemmel olarak devam eder.
Öyleyse, açlıktan ölenler, eğer kırk günden evvel ölseler, kat'iyen rızıksızlıktan değildir.
"Âdetlerin terki, helakete götüren sebeplerdendir."sırrıyla, iradeyi kötüye kullanmadan gelen bir âdet ve âdeti terketmekten kaynaklanan bir hastalıktan ileri gelmiştir. Öyleyse, açlıktan ölmek olmaz, denilebilir. (12. Lema’dan)
(Bu kıymetli bilgiler İç Hastalıkları Uzmanı, Endokrin ve Metabolizma Yan Dal Uzmanı Dr. Tahsin Özenmiş’ten alınmıştır.)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.