Prof. Dr. Sıtkı Göksu
Hümanizm Ve Modernizm
Prof. Dr. Habip Türker
Bugün için sanat kelimesinin kendisi dışında tüm tarihi evrelerin hepsini birden karşılayacak bir kavramsal bir içerik, yani anlam nerdeyse kalmamıştır. Mahiyet itibariyle birbirinden tamamen farklı oluşumları sanat adı altında toplamaktayız. Kavramsal sanat bunun en tipik örneğidir. Örneğin Duchamp’ın Çeşme’si ile ondan önceki sanat gelenekleri arasında nasıl bir ortaklık kalmıştır? Üretim değildir, dolayısıyla onda hüner yoktur; hatta Danto’nun dediği türden bir anlamın bedenlenmesi olarak okumak ne kadar doğrudur? Zira burada her şeyden önce ifade ilişkisi yoktur; Burada daha ziyade, bu yargımın aceleci bir yargı olduğunu kabul etmekle birlikte, tekil bir temsil ilişkisinin olduğu kanısındayım.
Batı tüm dünyayı tarihte hiçbir medeniyetin yapmadığı ve yapamadığı kadar dönüştürdü. Bu dönüşümü ve genel olarak Batı kaynaklı oluşumları modernizm kavramı altında tartışa gelmekteyiz. Aslında sanat kelimesinde olduğu gibi, modern kavramı içinde de belirsizlikler bulunmaktadır. Örneğin, modern felsefeyi 17. Yüzyılın ilk yarısında başlatırken, modern sanatı 19. Yüzyılın ikinci yarısında başlatmaktayız.
Rönesans’ı, klasizmi modern saymazken; modern felsefenin klasizmle hemen hemen aynı zaman diliminde doğduğunu görüyoruz. Aydınlanma çağını da 17 ve 18.yüzyıllarda Avrupa’da hakim olmuş entelektüel hareket olarak kabul ediyoruz. Modernizm; modern felsefe, modern sanat gibi bir sıfat olarak değil de, tek başına bir isim olarak kullanıldığında 20.yüzyıldaki küresel düzeyde bir dizi toplumsal, kültürel oluşumlara delalet etmektedir. Bunların birbirinden farkı nedir? Bunların hepsini kucaklayacak kavramımız var mıdır? Modernizm bunların hepsini kapsayabilir mi?
Rönesans’ın doğru olarak modern Batı uygarlığının temeli olduğu kabul edilir ve hümanizmle ilişkilendirilir. 14.yüzyılda Petrarca’nın Cicero’nun mektuplarını okumasıyla başlayan ve 17.yüzyıla kadar devam eden Rönesans aslında insanlığın son beş asırda geçirdiği değişimin felsefi yatağıdır. Batının hiçbir zaman terk etmediği, edemeyeceği veya aşmadığı ve aşamayacağı bu felsefi anlayışa insancılık (hümanizm) diyoruz. Posthümanizm, transhümanizm gibi kavramlar hümanizmin geride bırakıldığı veya aşıldığını değil, aksine daha ileri boyutuna işaret etmektedir.
Çünkü posthümanizm ve transhümanizmle ilgili hususların tamamı hümanizm kavramın imkan boyutunda yer alır. Bu bağlamda hümanizm modernizmden daha kapsamlı, daha önemli ve esaslı bir kavramdır. Modernizm bağlama göre kullanılan bir kavramken hümanizm doğrudan felsefi anlayışı ifade eder. Dolayısıyla her şeyi kendisine göre değerlendireceğimiz mihver kavramımız modernizm değil, aslında hümanizmdir.
Yaşadığımız tüm süreç hümanizmin türlü imkanlarının kendini gerçekleştirdiği oluşumlardır. İnsanı merkez olmaktan çıkardığı için, görünüşte hümanizm eleştirisi gibi görünen posthümanizm ve bu haliyle insanın aşılması gerektiğini savunan trans-hümanizm ta Rönesans’ta Tanrı’nın tahtına oturtulmuş insanın Tanrılık rolü oynamada nereye evirilebileceğini göstermektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.