Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Hümanizm Ve Sanat


Prof. Dr. Habip Türker

Aristoteles insanda üç temel etkinlik tespit eder: Theorike, praktike ve poietike. İlki bilmeye, ikincisi eylemeye ilişkin iken, sonuncusu insanın üretme kapasitesiyle ilgilidir. İşte insanın üretme etkinliğini ifade eden kavrama sanat diyoruz. İster Yunanca tekhne isterse dilimizdeki sanat kavramı olsun hüner bilgisini ve bu bilgiye göre araç üretimini ifade eder. Platon diyaloglarında gemicilik, marangozluk vs. sanatından bahseder;

Kuran-ı Kerim’de Allah’ın Davud’a (a.s.) zırh yapma sanatını öğrettiği zikredilir. Kelimenin asli anlamına uygun bu kullanımında sanat belli bir gayeye yönelik araç veya ortam üretmeyi ifade eder. Bu anlamda bir ayakkabı üretmekle bir heykel yapmak, bir sandalye üretmekle bir şiir yazmak arasında fark yoktur.
Ancak bugün üretmek kelimesini daha çok mekanik çoğaltma anlamında kullansak da bir entiteyi (belli maddi unsulardan) meydana getirme anlamında hala kullanmaktayız. Bu itibarla üretmek pro-duce kelimesinden daha ziyade poiesis kelimesine yakın durmaktadır. Zira poiéō fiili imal etmek, üretmek, yapmak anlamına gelir. Bu etkinliğin tasvirine de, yani bir beceri bilgisiyle gerçekleşmesine tekhne (sanat) denmiştir. O halde sanat pratik aklın tüm kültürel formlarını ifade eden bir kavramdır. En altta, örneğin değnek gibi, en basit gereç üretimlerinden en üstte en spesifik aletlerin, yapıların inşasına kadar geniş bir alanı kapsar. Bu anlamda sanat insanın zihni yönelimlerinin mütekabili anlamında dünyaya tekabül eder; yani dünyamız temelde bizatihi sanatın dünyasıdır. Sanatın tarihi-antropolojik anlamı bu doğrultudadır.
Danto modern ya da ilkel tüm sanat tarihi boyunca ortaya çıkmış sanatların hepsini birden ifade edecek bir tanımın, ortak bir özün olup olmadığını sorar ve bunun da mana veya anlam olduğunu savunur. Yani sanat anlamın bedenlenmesidir. Birbirinden farklı ne adar akımlar ve gelenekler olursa olsun hepsi anlamın bedenlenmesi ortak özünü paylaşır. Danto’nun bu tanımı sanatın antropolojik kökeniyle tarihsel olarak uyuşup uyuşmadığı bir yana, tam olarak Hıristiyan teolojisinde logos’un bedenlenmesini model alan bir tanım girişimidir.

İslam ilahiyatında ise logos’un bedenlenmesi kesinlikle söz konusu değildir; zira bedenin kendisi de logos’un (kelam) tezahürüdür; yani ilkece iki farklı tözün çiftleşmesi söz konusu değildir. Örneğin Kuran’da Hz. İsa’nın Allah’ın Meryem’e atmış olduğu kelimesi (logos) ve ruhu (ruhullah) olduğu belirtilir. Hz. İsa kelimenin ilkası ve ruhla ancak bedenlenme kazanmaktadır. Ruh ayrıca yaratılan bir bedene girmemektedir. Böylece Hıristiyan ilahiyatının temelden yanlışlığına işaret edilir. Ruh ve beden arasındaki fark hakikatte itibaridir;

Allah ayrıca Ruh—ı Azam’dır. Dolayısıyla ondaki ilmi suretlerinin tecellisi, yani tüm varolanlar, biyolojik anlamda canlılık formuna sahip olmayan taş, metal vs. gibi donuk varlıklar da zorunlu olarak ruha sahiptir. Danto’nun sanat tanımı hem antropolojik açıdan hem de teolojik açıdan sorunludur. Öte yandan sanat eserinin bir beden olduğu görüşü İslam sanatının rumi bezeme ve kimi geometrik formlarıyla da uyuşmamaktadır. Rumi bezeme ve geometrik formlarında İslam sanatının tam da beden olmayı aşmaya, sonsuz ve sınırsızın ifadesi olmaya çalıştığını görürüz. Şarkiyatçılar bunu anlayamadığı ve hep zihniyetlerinin arka planında yer alan Hıristiyan teolojisiyle düşündükleri için bu durumu boşluk korkusu olarak değerlendirmişlerdir. Allah’ı her şeye dopdolu (Samed) kabul eden bir din için boşluk olmadığı için, boşluktan korkma diye bir şey de yoktur.

Burada amacım sanatın tanımı gibi son derece belalı bir sorunu tartışmak değildir. Pratik aklın bir tezahürü olarak sanat aslında tam da üretilmiş dünyanın, yani doğal bir entitenin pratik akıl yoluyla temellük edilmesinin kendisidir. Bu anlamda sanat insanla doğal bir varolan olarak dünya arasındaki uzlaşımın dünyasıdır. Sanatsız hiçbir toplum olmadığı gibi, sanat olmadan insanın hayatta kalması da düşünülemez. Sanat sadece rahatlık değil, insanın vahşi bir gezegende hayatta kalmasını, onu dönüştürmesini ve kendisi için yaşanabilir hale gelmesini sağlamıştır. Bu bağlamda sanatın kutsalla hiçbir bağı yoktur. Pratik aklın ürünü olarak toplumdan topluma, coğrafyadan coğrafyaya gereklilik ve konfor, yalınlık ve karmaşıklık formları bakımından değişiklik gösterir. Bir toplum başka bir toplumdan daha karmaşık sanat formları üretebilir. Medeniyet dediğimiz şey de, bilim, irfan gibi teorik hususları dışarıda tutarsak, önemli nispette pratik aklın ürünü olarak sanata tekabül eder. Ancak bu yazıda konu etmek istediğim dünya belli bir ideoloji olarak sanatın oluşturduğu dünyadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Sıtkı Göksu Arşivi