Yasemin Aydıner

Yasemin Aydıner

Şeyh Seyyid Abdülkadir Geylani Hazretleri

Sudan çıkmış balıklarız şimdi.. bir daha ki rahmet ayına kadar görünür görünmez bütün kirlerden arınıp, korunmak dileğiyle uğurladık Üç ayları. Ramazan ayı hiç tanımadığın birine selam verdikten sonraki huzurdu, namaz kildiktan sonra ki hafiflik, sukurden sonraki bir oh çekme haliydi.Bu ramazan da gönlünde Sultan'ın hutbesi olan bir dost edindiysen ne mutlu.. Allah'ım katından hikmet verdiğin ne güzel kullarını gördük, tanıdık, haberdar olduk şükürler olsun.
..
Kendi suretiyle yalnız Efendimize görünen akıl almaz büyüklüğü ve muazzam görüntüsüyle, göğün 7. makamında, Sidretü’l-Müntehâ’da, Cebrâil Aleyhisselâm mağrible maşrık arasında bin altı yüz kanadını açtı. Kendini bir an öyle azametli gördü ki. Anda Hâtiften bir nidâ geldi:“Yâ Cebrâil! Bu azametle yürü, Cennetime git. Orda bir kapı var; kapısında bir melek Ona selâm et, gör o diyarda ki kudreti…”
Cebrâil (a.s.) azametle o kapıya vardı. Bir melek geldi, ne istediğini sordu.
“Hûdâ’dan emirle geldim, selâm getirdim.”
Kapıdaki melek, “Bizim bir ulumuz var gidip izin alayım. Sözünü ona söylersin.” dedi.
Biraz sonra, “Buyur!” diyerek içeri davet etti. Cebrâil (a.s.), öyle azametli bir melekle karşılaştı ki..Ona seslendi, Hak Teâlâ selâm gönderdi!. ancak melek o kadar azametliydi ki sesini bile işitmedi. Eline aldı Cebrâil’i, sağ omzuna koydu:“Yüksek sesle söyle, şimdi nedir dileğin? Mümkünse onu yerine getireyim.”
Girdi, hürmetle kulağına, azametle durdu bir ucunda. Kuvvetle bağırdı:“Sana Hâlık’ım selâm etti.”
Melek selâmı aldı, kıyâm etti. Cebrâil’i eline aldı, hayretle baktı:
“Hûdâ’nın ne küçük kulları var!” dedi.
Cebrâil (a.s.) üzüntü duydu.“Estağfirullah el-Azîm yâ Hûdâ, bilmeden söyledim. Tövbe ettim.” (Kıssa Osmanlıca tercümesinden)
Bizler bir rüyanın ortasında, ruhlar denizinde yüzerken, akıllara zarar bir umursamazlığın içinde kaybolup gitmistik.
Bu kıssaları dinliyor, okuyor; Hakk’tan yana hala uyanamıyor, hâlâ sıkılıyor, bunalıyor, bunaltıyor; nimetlerinden memnun olamıyorsak, gökyüzünün rengi, denizin mavisi, ormanın yeşili, hatta kuru bir dalın hikmeti bizi etkileyemiyorsa; gülümsemekten âciz, selâm vermek ağır geliyor; anne-baba değeri yitmiş, çocuğun kıymeti bitmişse; eş, dost, akraba akrep olmuş ve hiç anlayamadığım bir kıskançlık rüzgarına kapılmışsak; zengin-fakir girdabının içinde boğuluyorsak…
Bizler gerçek kör, gerçek sağır, gerçek dilsizleşmişiz demektir…
Tek çaremiz, her günü ,geceyi Kadir bilip Rabbimizle tanışmak

HAYIRLI CUMALAR dilerim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yasemin Aydıner Arşivi