Prof. Dr. Sıtkı Göksu
Kainat Hayatın Emrindedir. Biz Kimin Emrindeyiz?
“ Kainat hayatın emrindedir.” ifadesi ile bütün kainatın hayata hizmet ettiğini anlıyoruz. Başka bir deyişle bir dağ ne kadar büyük olursa olsun; gariptir, yetimdir, kimsesizdir, ancak kapladığı yer kadar bir yer işgal eder. Halbuki mesela bir karınca öyle değil. Hayata mazhar olduğu için o dağla da, ırmakla da, insanla da diğer hayvanlarla da, güneşle de vs bir münasebet peyda eder. Dolayısı ile kainatla alakadardır. Biz kimin emrindeyiz? Yani nefsin mi? Şeytanın mı? Allah’ın mı?
Kur’an’ın irşadı ve Peygamberimizin talimi, dersi ile kainatı değerlendirirsek:
Kâinatın en seçilmiş neticesi hayattır.. Ve hayatın en seçilmiş hülâsası ruhtur.. Ve ruh sahiplerinin en seçilmiş kısmı şuur sahipleridir.. Ve şuur sahiplerinin en kapsamlısı (kendisine verilen cihazlar, aletler, donanımlar açısından) insandır.. Ve bütün kâinat ise, hayatın emrindedir ve onun için yani hayat için çalışıyor..Ve hayat sahipleri, ruh sahiplerinin emrindedirler, onlar için dünyaya gönderiliyorlar.. Ve ruh sahipleri insanların emrindedirler, onlara yardım ediyorlar.. Ve insanlar yaratılış itibariyle Yaratıcısını pek ciddî severler. Ve Yaratıcıları onları yani insanları hem sever, hem kendini onlara her vesile ile sevdirir.. Ve insanın kabiliyeti ve manevi cihazları, başka bir bâki, sonsuz âleme ve ebedî bir hayata bakıyor..
Ve insan ebedden (sonsuzluktan) ve Ebedî (Sonu olmayan, sonsuz) Zattan başkasına razı olamaz. Ondan başkasına sevgi, alaka gösteremiyor. Ondan gayrısına, Allah’tan başka her şeye, masivaya razı olmaz. Bütün dünyayı ona versen, o yaratılıştan gelen ihtiyacı tatmin edemez.
İnsanın şuurlu yaratılan vicdanı, ebedi saadete bakar, gösterir. Evet, kim kendi uyanık vicdanını dinlerse, "Ebed, ebed!" sesini işitecektir. Bütün kâinat o vicdana verilse, ebede karşı olan ihtiyacının yerini dolduramaz. Demek o vicdan, o ebed için yaratılmıştır. Demek, bu vicdanî olan çekilme ve cezbe, bir hakiki gayenin ve bir çekici hakikatin yalnız cezbiyle, çekmesi ile olabilir. Ve insanın kalbi ve şuuru, bütün kuvvetiyle beka, sonsuzluk istiyor.
Ve lisanı, hadsiz dualarıyla beka için Yaratıcısına yalvarıyor; elbette ve herhalde, o çok seven ve sevilen ve muhabbet edilen ve seven olan insanları dirilmemek üzere öldürmekle, ebedî bir muhabbet için yaratmış iken, ebedî bir düşmanlıkla gücendirmek olamaz ve mümkün değildir.
İnsan başka bir ebedî âlemde mesut olarak yaşaması hikmetiyle, bu dünyada çalışmak ve ebedi hayatı kazanmak için gönderilmiştir. Ve insana tecelli eden Allah’ın isimlerinin, bu fâni ve kısa hayattaki cilveleriyle beka aleminde onların aynası olan insanların, ebedî cilvelerine mazhar olacaklarına işaret ederler.
Evet, ebedînin sadık dostu, ebedî olacak. Ve Bâki'nin şuurlu aynası, bâki olmak lâzım gelir. Hayvanların ruhları bâki kalacağını ve Süleyman (A.S.)’ın Hüdhüd kuşu ve Karıncası ve Sâlih (A.S.)’ın devesi ve Ashab-ı Kehf’in (Bir mağarada yıllarca uyuduktan sonra tekrar uyandıkları Kur’ân-ı Kerîm’de haber verilen arkadaş grubu) köpeği gibi bazı özel fertler; hem ruhu, hem cesediyle bâki âleme gidecektir. Ve her bir nev’in ara sıra kullanmak için bir tek cesedi bulunacağı Hadis-i Şerif rivayetlerinden anlaşılmaktadır.
Hikmet ve hakikat, hem rahmet ve rububiyet (Cenab-ı Hakk'ın her zaman her mahlukla, her yerde, muhtaç olduğu şeyleri vermesi, tedbir ve terbiye etmesi, mâlikiyyeti ve besleyiciliği keyfiyyeti) öyle gerektirir. (Münacat’tan faydalanılmıştır.)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.