Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Yiyeceklerin Bereketine Dair Mucizeler

Evet, Peygamberimizin mucizelerinin (a.s.m.) yüz kesin haber kuvvetinde bir katiyeti vardır. Mucize ise; Kâinatın yaratıcısı tarafından Peygamberimizin (a.s.m.) davasına bir tasdiktir, "Sadakte-doğru söyledin" hükmüne geçer. Nasıl ki sen bir padişahın meclisinde ve görüş dairesinde desen ki: "Padişah beni filân işe memur etmiş." Senden o davaya bir delil istenilse; padişah "Evet" dese, nasıl seni tasdik eder. Öyle de, âdetini ve vaziyetini senin ricanla değiştirirse; "Evet" sözünden daha kesin, daha sağlam, senin davanı tasdik eder. Öyle de, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm dava etmiş ki: "Ben, şu kâinat yaratıcısının gönderileni, peygamberiyim. Delilim de şudur ki: Devamlı âdetini, benim dua ve ricamla değiştirecek. İşte parmaklarıma bakınız, beş musluklu bir çeşme gibi su akıttırıyor. Kamer'e (ay’a) bakınız, bir parmağımın işaretiyle iki parça ediyor. Şu ağaca bakınız; beni tasdik için yanıma geliyor, şahitlik ediyor. Şu bir parça yiyeceğe bakınız; iki-üç adama ancak yeterli geldiği halde, işte ikiyüz-üçyüz adamı tok ediyor." Ve bunun gibi, yüzer mucizeleri böyle göstermiştir.

BEREKETE DAİR KESİN MUCİZELER

1-Hazret-i Ömer ibnü'l-Hattab ve Ebu Hüreyre ve Selemetübnü'l-Ekvâ ve Ebu Amratü'l-Ensarî gibi, çeşitli yollarla diyorlar ki:

Bir gazvede (Peygamber Efendimizin bizzat iştirak ettiği savaşta) ordu aç kaldı. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma müracaat ettiler. Ferman etti ki: "Heybelerinizde kalan yiyecekten arta kalanları toplayınız." Herkes azar birer parça hurma getirdi. En çok getiren, dört avuç getirebildi. Bir kilime koydular.

Seleme der ki: "Hepsini ben tahmin ettim, oturmuş bir keçi kadar ancak vardı." Sonra Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bereketle dua edip ferman etti: "Herkes kabını getirsin." Koşuştular, geldiler. O ordu içinde hiçbir kap kalmadı, hepsini doldurdular. Hem fazla kaldı. Sahabeden bir râvi (Hadisi kendisinden sonrakilere aktaran kimse) demiş: "O bereketin gidişatından, halinden anladım: Eğer yeryüzündekiler gelseydi, onlara dahi kâfi gelecekti."

2-Başta Buharî ve Müslim, sahih hadis kitapları beyan ediyorlar ki:

Abdurrahman ibn-i Ebî Bekr-i Sıddık der: Biz yüz otuz Sahabe, bir seferde Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ile beraberdik. Dört avuç miktarı olan bir sâ' ekmek için hamur yapıldı.

Bir keçi dahi kesildi, pişirildi; yalnız ciğer ve böbrekleri kebap yapıldı. Yemin ederim, o kebaptan, yüz otuz Sahabeden her birisine bir parça kesti, verdi. Sonra Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm pişmiş eti iki kâseye koydu. Biz hepimiz tok oluncaya kadar yedik; fazla kaldı. Ben fazlasını deveye yükledim.

3-Sahih hadis kitaplarında kesinlikle beyan ediyorlar ki:

Büyük Hendek savaşında, meşhur Hendek savaşı Gününde, Hazret-i Câbiru'l-Ensârî yeminle ilân ediyor: O günde, dört avuç olan bir sâ' arpa ekmeğinden, bir senelik bir keçi oğlağından bin adam yediler ve öylece kaldı.

Hazret-i Câbir der ki: O gün yemek, evimde pişirildi. Bütün bin adam o sâ'dan, o oğlaktan yediler, gittiler. Daha tenceremiz dolu kaynıyor, daha hamurumuz ekmek yapılıyor. O hamura, o tencereye mübarek ağzının suyunu koyup bereketle dua etmişti.   İşte, şu mucize-i bereketi, bin zâtın huzurunda, onları ona alâkadar göstererek Hazret-i Câbir yeminle ilân ediyor. Demek şu hadise, bin adam rivayet etmiş gibi kesin denilebilir.

4-Kesin sahih hadis nakli ile, Peygamberimizin hizmetçisi Hazret-i Enes'in amcası meşhur Ebu Talha der ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, yetmiş seksen adamı, Enes'in koltuğu altında getirdiği az arpa ekmeğinden tok oluncaya kadar yedirdi. "O az ekmekleri parça parça ediniz" emretti ve bereketle dua etti. Menzil dar olduğundan, onar onar gelip yediler, tok olarak gittiler.  

5- Kesin sahih hadis nakli ile,  Şifâ-i Şerif ve Müslim gibi Sahih hadis kitapları beyan ederler ki:

Hazret-i Câbiru'l-Ensârî diyor: Bir zat, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan çoluk çocuğu için yiyecek istedi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm yarım yük arpa verdi. Çok zaman o adam çoluk çocuğu ile ve misafirleriyle o arpadan yediler. Bakıyorlar, bitmiyor. Noksaniyetini anlamak için ölçtüler. Sonra bereket dahi kalktı; noksan olmaya başladı. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma geldi, olayı beyan etti. Ona cevaben ferman etti: "Eğer kile ile tecrübe etmeseydiniz, hayatınızca size yeterdi."  

6-Tirmizî ve Neseî ve Beyhakî ve Şifâ-i Şerif gibi sahih hadis kitapları beyan ediyorlar ki: Hazret-i Semeretü'bnü Cündüb der: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma bir kâse et geldi. Sabahtan akşama kadar grup grup adamlar geldiler, yediler.  Şu bereket vakası yalnız Semure'nin rivayeti değil; belki Semure, o yemeği yiyen cemaatlerin temsilcisi gibi, onların namına ve tasdiklerine dayanarak ilân ediyor.

7-Şifâ-i Şerif sahibi ve meşhur İbni Ebî Şeybe ve Taberânî gibi vesikalı ve sahih muhakkikler (Gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen alimler) rivayetiyle, Hazret-i Ebu Hüreyre der:

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bana emretti: "Mescid-i şerifin suffesini (Suffe: Peygamberimizin Mescidine bitişik olarak inşa edilen ve içinde bazı sahabelerin Peygamber Efendimizden Kur'ân ve Hadis ilimlerini öğrendiği ve barındığı yer.) yer edinen yüzden ziyade muhacirlerin fakirlerini davet et." Ben dahi onları aradım, topladım. Umumumuza bir tabla yiyecek konuldu. Biz istediğimiz kadar yedik, kalktık. O kâse konulduğu vakit nasıl idi; yine öyle dolu kaldı. Yalnız parmakların izi taamda görünüyordu.   

İşte, Hazret-i Ebu Hüreyre, suffede bulunan fazilet sahibi kamil sahabelerin tasdikine dayanarak, onlar namına haber verir. Demek, manen bütün suffe ehli rivayet etmiş gibi kesindir. Hem hiç mümkün müdür ki, o haber hak ve doğru olmasa, o sadık ve kâmil zatlar sükût edip tekzip etmesinler?

8- Kesin sahih hadis nakli ile, Hazret-i İmam-ı Ali der:

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Benî Abdilmuttalib'i cem etti. Onlar kırk adam idiler. Onlardan bazıları bir deve yavrusunu yerdi ve dört kıyye süt içerdi. Halbuki, umum onlara bir avuç kadar bir yemek yaptı; umum yiyip tok oldular, yemek eskisi gibi kaldı. Sonra, üç dört adama ancak kâfi gelir ağaçtan bir kap içinde süt getirdi. Umumen içtiler, doydular; içilmemiş gibi baki kaldı.   İşte, Hazret-i Ali'nin şecaati ve sadakati katiyetinde bir mucize-i bereket!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Sıtkı Göksu Arşivi