Prof. Dr. Sıtkı Göksu
Dağlar Yeryüzünün Kazığı ve Direğidir
Kur’anda geçen ayette "Dağları zemininize kazık ve direk yaptım" Nebe’ suresi, 78:7 bir kelâmdır (ifadedir, sözdür). Bu kelamı nasıl anlamamız gerekiyor? Bu ayetin bir kısa meali bir de tefsiri vardır. Bu ayetin tefsirini altı meslek grubu, altı değişik ve orijinal şekilde anlayabilmektedir. Bakalım bu ayet değişik meslek uzmanları tarafından, nasıl anlaşılmaktadır?
Halktan birisinin şu kelâmdan hissesi: Görünüşte yere çakılmış kazıklar gibi görünen dağları görür. Onlardaki faydalarını ve nimetlerini düşünür, her şeyin yaratıcısı olan Allah’a şükreder.
Bir şairin bu kelâmdan hissesi: Zemin, bir taban; ve gökkubbe, üstünde konulmuş yeşil ve elektrik lâmbalarıyla süslenmiş bir muhteşem çadırdır. Ufkî bir daire suretinde ve semanın (gök’ün) etekleri başında görünen dağları, o çadırın kazıkları misalinde hayal eder. Sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan ve her şeyi sanatla yaratan Allah’a hayret ederek ibadet eder.
Sadi Hoşses’in bestelediği şarkıda olduğu gibi tefekkürünü artırır:
Yıldızlı semalardaki haşmet ne güzel şey
Mehtâba dalıp yâr ile sohbet ne güzel şey
Dünyamızın üstünde bütün ruhlar uyurken
Dünyada senin âşıkın olmak ne saadet
Bir bitmeyecek aşk u muhabbet ne güzel şey
Yıldızların altında ibâdet ne güzel şey
Göçebe, çölde yaşayan bir edebiyatçının bu kelâmdan nasibi: Yeryüzünü bir çöl ve sahra, dağların silsilelerini pek çoklukla ve çok çeşitli bedevî (çölde göçebe hayatı yaşayanların) çadırları gibi görür. Güya toprak katmanı yüksek direkler üstünde atılmış, o direklerin sivri başları o toprak perdesini yukarıya kaldırmış. Birbirine bakar, pek çok çeşitli yaratıkların evi olarak düşünür. O büyük, azametli yaratıkları böyle yeryüzünde çadırlar gibi kolayca kuran ve koyan sonsuz haşmet sahibi olan ve her şeyi harika, üstün sanatıyla yaratan Allah’a karşı hayret secdesi yapar.
Coğrafyacı bir edebiyatçının o kelâmdan kısmeti: Yerküre, geniş hava denizinde (atmosferde) yüzen bir gemidir. Veya esir maddesinde (bütün kainatı kapladığı farz edilen maddede) yüzen bir gemidir. Ve dağları, o geminin üstünde tespit ve denge için çakılmış kazıklar ve direkler şeklinde tefekkür eder. O koca yerküreyi muntazam bir gemi gibi yapıp, bizleri içine koyup kainatın dört bir yanında gezdiren kudreti her şeyi kuşatan, mükemmellik ve kusursuzluk sahibi Allah’a karşı “Sen her türlü kusur ve noksandan uzaksın. Ne yücedir senin şanın!”der.
Medeniyet ve sosyal yapının uzman bir hikmet sahibinin bu kelâmdan hissesi: Yeryüzünü bir ev ve o ev hayatının direği, hayvan hayatıdır. Ve hayvan hayatının direği, hayatın şartları olan su, hava ve topraktır. Su ve hava ve toprağın direği ve kazığı dağlardır. Zira dağlar suyun deposu, havanın tarağı (zararlı gazları temizleyip havayı safileştirir) ve toprağın koruyucusu (bataklıktan ve denizin istilâsından muhafaza eder) ve diğer insan hayatına gerekli olan şeylerin hazinesi olarak anlar. Şu koca dağları şu suretle hayat evimiz olan yeryüzüne direk yapan ve geçimimize hazinedar (malı muhafazaya memur olan) tayin eden sonsuz haşmet ve ikram sahibi ve her şeyi sanatla yaratan Allah’a, sonsuz büyüklüğünü mükemmel bir şekilde dile getirme ile şükür, minnet ve övgüde bulunur.
Tabiatı konu alan fen ilminin bir felsefecisinin şu kelâmdan nasibi şudur ki: Yerkürenin karnında bazı büyük değişimler ve kaynaşmaların neticesi olarak meydana gelen zelzele (deprem) ve sallanmaları, dağların meydana çıkmasıyla sakinlediğidir. Ve eksenindeki karar kılmasına ve zelzelenin sarsıntısıyla güneş etrafındaki bir yıllık yörüngesinden çıkmamasına sebep, dağların çıkması olduğunu anlar. Ve yeryüzünün kızgınlığı ve öfkesi, dağların menfezleriyle (delikleriyle) nefes almakla sakinlik olduğunu anlar. Tamamen imana gelir, "Elhikmetü lillâh" (gerçek bilgi ve hikmet sadece Allah’ındır.) der.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.