Prof. Dr. Sıtkı Göksu
Sahabeler
Sahabe sahip çıkanlar, arkadaş olanlar anlamındadır. Peygamberimiz Hazreti Muhammed (A.S.M)’ı sağ iken mümin olarak görmüş, mümin olarak vefat etmiş Müslümanlardır. Sahabeler dünya gözü ile Peygamberimizi görmüş veya dünya kulağı ile işitip iman etmiş insanlardır. Örnek Abdullah b. Ümmü Mektûm sahabedir. Ancak âmâ olduğu için dünya gözü ile Hz. Peygamber’i (A.S.M) görememiştir, peygamberimizi işitip, iman etmiştir. Hatta “Abese” suresinde bu sahabeden bahsedilmektedir.
Sahabe veya çoğulu Ashab olan bir İslami bir terimdir. Peygamberimiz Hazreti Muhammed (A.S.M)’ı görmüş, onunla konuşmuş, arkadaşlık etmiş ve ona inanmış Müslümanlara verilen isimdir. Müslümanlar arasında bir saygı ifadesi olarak Eshâb-ı Kirâm şeklinde anılırlar. Peygamberimiz veda hutbesini okuduğu sıralarda sahabelerin sayılarının yüz bin civarında olduğu sahih kaynaklar tarafından rivayet edilmektedir.
Sahabeler, yani Peygamberimiz Hazreti Muhammed (A.S.M) görmüş ve mümin olarak ona ve onun mesleğine bağlı kalmış olan zatların özellikleri nedir? Bu kişiler, insanlık, doğruluk ve her türlü faziletlerde en ileri seviyede bulunan şahsiyetlerdir. Onlar peygamberimizi (A.S.M.) her an yakın alaka ile takip ederler ve O’na her yönüyle uymaya çalışırlardı. Daima doğruluk, sadakat ve faziletten ayrılmamak gayreti içinde idiler. İslamiyeti yaymak ve duyurmak için her çeşit fedakarlıktan çekinmezlerdi.
Sahabelerin bazıları tek bir mucize görerek imana girmişlerdir. Hatta, meşhur İsrail oğullarının alimlerinden Abdullah ibni Selâm gibi pek çok zatlar, yalnız Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâmın simasını (yüzünü) görmekle, "Şu simada yalan yok; şu yüzde hile olamaz" diyerek imana gelmişler. Mucize görmeden Müslüman olmuşlardır.
Bize gelinde sahih kaynaklardan bize gelen bin mucizeyi görür gibi inanmamız gerekirken Avrupalı bir felsefecinin batıl bir fikri bize “Acaba doğru olmasın mı?” dedirtiyor. Bu nokta-i nazardan sahabelere yetişilmez.
Onlar evvel saf oldukları için onlara yetişilmez. Ayrıca bütün dünyanın Peygamberimizi yalanladığı bir ortamda onlar canların, mallarını, çoluk-çocuklarını riske atarak Müslüman olmuşlardır.
Mekke’den Medine’ye hicretle birlikte Mekke’den Medine’ye hicret eden sahabilere Muhacir (göç eden), Medine’de onları Veda tepelerinde ilahilerle karşılayan ve hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan sahabilere de Ensar (yardımcılar) olarak adlandırılmışlardır.
Sahâbe neslinin Resûl-i Ekrem’e gösterdiği bağlılık ve teslimiyet, ona verdiği destek çok önemlidir. Peygamberimiz Hazreti Muhammed (A.S.M)’a hem hayatında hem vefatından sonra İslâm’ın yayılması ve doğru anlaşılması için yaptıkları olağanüstü çalışmalar sebebiyle dinde önemli bir yere sahiptirler.
Ashabın İslâm’ı yayma ve Resûlullah’ı koruma uğrunda yaptığı fedakârlıklar kendilerinden sonra gelen nesilleri imrendirecek ve hayrette bırakacak niteliktedir. İslâmiyet onların bu davranışları sayesinde Mekke’de çıkıp, kök salıp yayılmış ve sonraki nesillerde milyarlarca kişiye ulaşmıştır. Sahabilerin Hz. Peygamber’i kendilerinden sonra gelen nesillere tanıtmada çok önemli, hayati rol üstlendikleri bilinmektedir.
Resûl-i Ekrem ve onun şahsiyeti hakkında bilinenler sahabenin naklettiği tespitlerden ibarettir. Eğer sahâbîler olmasaydı bugün Kur’ân-ı Kerîm dışında Hz. Peygamber ve İslâm’la ilgili güvenilir bilgi bulunmayacaktı.
Kur’an-ı Kerim’in sure ve ayetlerinin iniş sebepleri, hadislerin ortaya çıkma sebebi, Kur’an hükümlerinin pratik hayata tatbiki ve açıklanması ile Resûl-i Ekrem’in peygamberliği süresince yaptığı icraat ashabın nakilleri sayesinde bilinmektedir.
Sahabilerin fazileti hakkında Kur’an ne diyor?
Kur’ân-ı Kerîm’in “insanlık için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmet” diye tanıttığı sahabeler (Âl-i İmrân 3/110) ümmet içinde peygamberlerden sonra en değerli ve faziletli nesil kabul edilmektedir.
Bu değer ve fazileti, taşıdıkları güçlü iman ve örnek davranışları sayesinde elde etmişlerdir. Onlar, İslâm’a girdikleri ilk andan itibaren güçlü bir imanla kabul ettikleri yeni dinin gereklerini tam bir teslimiyetle, noksansız yerine getirmişlerdir.
Bu yeni dine girmeye ve onu yaşamaya zorlanmadıkları halde onların büyük bir kısmı ömrünü Resûlullah’ın yanında geçirmiş, onunla savaşlara katılmış ve İslâm’ın yayılması (maddi ve manevi cihad) için gayret göstermiştir. Bu dönemde İslam düşmanları tarafından tehdit ve işkencelerle, hatta ölümle karşılaşanlar olmuştur. Sahabilerden, yurtlarını, mallarını, eşlerini ve çocuklarını terk edip başka yerlere hicret etmek zorunda kalanlar olmuştur. Ancak inançlarından, Allah’a ve Resulüne olan bağlılıklarından katiyen taviz vermemişlerdir. Allah hepsinden razı olsun.
(https://islamansiklopedisi.org.tr/sahabe kaynağından faydalanılmıştır.)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.