Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Dört Mezheb Nasıl Hak Olur?

Konuya girmeden önce islamiyetin dört temel kaynağını hatırlatalım:

1. Kitap yani Kur’an-ı Kerim.
2. Sünnet yani Peygamberimizin halleri, tavırları, davranışları, sözleri.
3. İcma-yı ümmet yani ümmetin, Müslüman alimlerinin iru konuda ittifak etmesi
4. Kıyas-ı fukaha.Fıkıh, ilmihal konularında uzman olan alimlerin bir mesele olduğunda daha ayet ve hadislerden çıkardıkları daha önce yaşanmış hadiseler ile mevcut kahiseyi karşılaştırmaları, kıyas etmeleridir.

Bunlar “Edille-i şer’iye” diye de adlandirilirlar. “Edille-i şer’iye” denilen bu dört delil, sırasıyla Allah’ın kitabı olan Kur’an’ı, Hz. Peygamber (asm)'in sünnetini, ümmetin ittifak ettikleri hususları ve müçtehid âlimlerin yaptıkları içtihatları içine alır.

Bu delillerden icma-yı ümmet ve kıyas-ı fukaha müstakil delil değillerdir; esasları itibarıyla kitap ve sünnete tabidirler. Keza, sünnet de tümüyle bağımsız olmayıp Kur’an’a tabidir.

Hadis kitaplarında yer alan hususlar, Kur’an ayetlerinin açıklamasından ibarettir. Mesela, hadis kitaplarında yer alan “taharet” bölümü Kur'an'ın temizlikle ilgili ayetlerini, “savm” bölümü oruçla ilgili ayetlerini, “salât” bölümü namazla ilgili ayetlerini açıklamaktadır.

Böyle olunca İslam dini, esas olarak Kur’an’a dayanır. Kur’an, İslam’ın güneşidir, aydınlatır. O’nun binasının temelidir ve hendesesi (şekil bilgisi, geometri)’dir.

Asırlara göre şeriatler değişir. Şeriat Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimizin tarif ettiği ve bildirdiği yoldur. Hak din yoludur. Bir asırda, kavimlere göre ayrı ayrı şeriatlar, peygamberler gelebilir ve gelmiştir. Peygamberimiz peygamberlerin sonuncusu olduğu için ondan sonra, büyük İslam şeriatı her asırda her kavme kâfi geldiğinden, muhtelif şeriatlara ihtiyaç kalmamıştır. Fakat teferruatta (ayrıntılarda) bir derece ayrı ayrı mezheplere ihtiyaç kalmıştır.

Evet, nasıl ki mevsimlerin değişmesiyle elbiseler değişir, bünyelere göre ilâçlar değişir. Öyle de, asırlara göre şeriatler değişir; milletlerin istidadına göre hükümler değişir. Çünkü, şeriatın hükümlerinin ayrıntı kısmı, insanların halleri, durumlarına bakar, ona göre gelir, ilâç olur.

Daha önce gelmiş peygamberler zamanında insan tabakaları birbirinden çok uzak ve seciyeleri (karakterleri) hem bir derece kaba, hem şiddetli ve fikir bakımından basit ve bedeviliğe (göçebeliğe) yakın olduğundan, o zamandaki şeriatlar, onların haline muvafık bir tarzda ayrı ayrı gelmiştir. Hattâ bir kıtada, bir asırda ayrı ayrı peygamberler ve şeriatler bulunurmuş.

Sonra, Âhirzaman olan Peygamberimizin gelmesiyle, insanlar güya ilköğretim derecesinden ortaöğretim seviyesi derecesine yükseldi. Çok değişiklikler ve ihtilallerle (karışıklıklarla) insan kavimleri, insan toplulukları bir tek ders alacak, bir tek öğreteni dinleyecek, bir tek şeriatle amel edecek vaziyete geldiler. Ayrı ayrı şeriata ihtiyaç kalmamıştır, ayrı ayrı öğreten peygambere de lüzum görülmemiştir. Fakat insan toplulukları tamamen bir seviyeye gelmediğinden ve bir toplum hayatı tarzında gitmediğinden, mezhepler birden fazla olmuştur, çoğalmıştır. Eğer, insanların büyük çoğunluğu, bir üniversitenin talebesi gibi, bir toplum hayatı tarzını giyse, bir seviyeye girse, o vakit mezhepler birleştirilebilir. Fakat bu insanların şimdiki durumu o hale müsaade etmediği gibi, mezhepler de bir olmaz.

Eğer desen: Hak bir olur. Nasıl böyle dört ve on iki mezhebin çeşitli hükümleri hak olabilir?

Cevap: Bir su, beş çeşitli mizaçlı (tabiattaki) hastalara göre nasıl beş hüküm alır.

Şöyle ki: Birisine, hastalığının mizacına göre su ilâçtır; tıbben vâciptir. Hekimlik noktasından değerlendirirsek; hasta sıcakta çok susuz kaldı ise veya ishale bağlı çok su kaybetti ise veya acil kanaması varsa bunlara su verilmezse ölebilirler. Bu gibi durumlarda hastalara su vermek şarttır, acil su ihtiyaçları vardır.

Diğer birisine, hastalığı için zehir gibi muzırdır; tıbben ona haramdır. Mesela ameliyattan önceki hastalara zarar verebildiği için su içmek, yemek yemek, sigara içmek kesinlikle yasaktır. Eğer hastalar bu yasağa uymazlarsa hayatı tehdit eden istenmeyen durumlar oluşabilir.

Diğer birisine az zarar verir; tıbben ona mekruhtur. Mesela hastaneye tahlil yaptırmak için veya muayene için gelenlerin yemek yememesi, su içmemesi daha uygun olabilir.

Diğer birisine zararsız menfaat verir; tıbben ona sünnettir. Diyelim ki Ağustos sıcağında evinden hastaneye hasta ziyaretine gidecek. Yolda sıcaktan bunaldı, terledi. Suyunu afiyetle içsin.

Diğer birisine ne zarardır, ne menfaattir; afiyetle içsin, tıbben ona mübahtır, yani yapılması da yapılmaması da birdir. Bu durumda hasta diyelim ki röntgen çektirecek, muayene olacak veya küçük bir beni var aldıracak bunların su içmesinde mahzur yoktur.

İşte hak burada birden fazla oldu. Beşi de haktır. Sen diyebilir misin ki, "Su yalnız ilâçtır, yalnız vaciptir, başka hükmü yoktur"?

İşte bunun gibi, Allah’ın hükümleri, mezheplere hikmet-i İlâhiyenin sevkiyle uyanlara göre değişir. Hem hak olarak değişir ve her birisi de hak olur, fayda olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Sıtkı Göksu Arşivi