Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Berâet-i zimmet Asıldır

Başlık Mecelle'nin bir kaidesidir. Ne demek istenmektedir?

Â

Asıl olan, üzerinde bir hak olmamaktır, suçsuzluktur.

Bundan dolayı bir kimse birinin malını yok eder de zararın miktarında anlaşamazlarsa, zarar verenin sözü esas alınır, mal sahibi iddia ettiği zararı ispat zorundadır.

Bizi ilgilendiren yönü ile insanlar kendi suçlarını kendileri çekerler. Bir suçlunun annesi babası, amcası, dayısı, köyü kasabası o suçlu yüzünden suçlanamaz. Onlara eziyet edilemez. Bir kişi yüzünden bir köy harap edilemez. Bütün köy halkına şiddet uygulanamaz.

Zaten bu konuda Kur'an ayetinin beyanı açık ve nettir.

Mealen "Birisinin hatasıyla, başkası veya akrabası hatalı olmaz, cezaya müstahak olmaz" Fâtır Sûresi, 35:18. İlâhi irade düsturu vardır. Bu düstur Kur'ân'ın bir anayasasıdır. Esas kuralıdır. Yani, "Birisinin hatası ile başkası, partisi, akrabası sorumlu olmaz, olamaz."

İnsan haset (çekememezlik) yapabiliyor.

Hasedin çaresi: Haset eden adam, haset ettiği şeylerin sonucunu düşünsün. Tâ anlasın ki, rakibinde olan dünyevî güzellik ve kuvvet ve mertebe ve servet, fânidir, geçicidir. Faydası az, zahmeti çoktur.

Eğer ahrete ait meziyetler ise, zaten onlarda haset olamaz. Eğer onlarda dahi haset yapsa, ya kendisi riyakârdır (iki yüzlüdür); âhiret malını dünyada mahvetmek ister. Veyahut haset edileni riyakâr zanneder, haksızlık eder, zulmeder.

Hem ona gelen musibetlerden memnun ve nimetlerden mahzun olup, kader ve rahmet-i İlâhiyeye, onun hakkında ettiği iyiliklerden küsüyor. Adeta kaderi tenkit ve rahmete itiraz ediyor.

Kaderi tenkit eden, başını örse vurur, kırar. Rahmete itiraz eden, rahmetten mahrum kalır.

Acaba bir gün düşmanlığa değmeyen bir şeye bir sene kin ve düşmanlıkla mukabele etmeyi hangi insaf kabul eder, bozulmamış hangi vicdana sığar?

Halbuki, mümin kardeşinden sana gelen bir fenalığı bütün bütün ona verip onu mahkûm edemezsin.

Çünkü, birinci olarak kaderin onda bir hissesi var. Onu çıkarıp, o kader ve kaza hissesine karşı rıza ile mukabele etmek gerektir.

İkinci olarak, nefis ve şeytanın hissesini de ayırıp, o adama düşmanlık değil, belki nefsine mağlûp olduğundan, acımak ve pişmanlık edeceğini beklemek.

Üçüncü olarak, sen kendi nefsinde görmediğin veya görmek istemediğin kusurunu gör, bir hisse de ona ver.

Sonra geri kalan küçük bir hisseye karşı, en selâmetli ve en çabuk hasmını mağlûp edecek af ve suçu bağışlama ile ve büyüklükle mukabele etsen, zulümden ve zarardan kurtulursun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Sıtkı Göksu Arşivi