Prof. Dr. Sıtkı Göksu
“Dinledik ve İtaaat Ettik”
Başlıklıktaki ibare Bakara Suresi 286. Ayette geçmektedir. Malumunuz 10 Mart 2021 Çarşamba gününü Perşembe gününe bağlayan gece Receb-i Şerîf ayının 27. gecesi olan Mi’rac Gecesidir. Bu vesile ile bütün ruh u canımızla, rahmetli ve bereketli Mi’rac-ı Şerifinizi tebrik ediyorum. Ve çok benzerleri ile şereflenmenizi Rahmet-i İlâhiyeden niyaz ediyorum. Hadisin ifadesiyle, "Namaz dinin direğidir, mü'minin Mi'râc'ıdır."
Bu vesile ile Mi’rac’da Cenab-ı Hakkın Peygamberimize (A.S.M.) vasıtasız, Cebrail (A.S) olmadan, bizzat vahyetttiği Bakara Suresinin 285 ve 286. Ayetlerinden bahsedelim. Malum bu ayetler külli, kapsamlı duadır. İmamlarımız camilerde Yatsı Namazından sonra okurlar. Bu ayetlerde Rabbimiz ne buyurmaktadır? Dersimizi tekrar nevinden meal ve kısaca tefsirinden bahsedelim: Bakara 285-286 Meali:
285-O peygamber de kendisine Rabbinden indirilene iman etti, müminler de. (Onlardan) her biri Allaha, onun meleklerine, Kitaplarına, peygamberlerine inandı. «Onun (Allah'ın) peygamberlerinden hiç birini diğerlerinin arasından ayırmayız (hepsine inanırız).
"İman, altı esasından çıkan öyle bir vahdânî hakikattir ki, birbirinden ayrılma kabul etmez. Ve öyle bir geniş (küllîdir) ki, bölünme kaldırmaz. Ve öyle bir bütündür ki, bölünemez. Çünkü her bir imanın şartı, kendini ispat eden delilleriyle, diğer imanın esaslarını ispat eder. Her biri her birisine gayet kuvvetli bir en büyük delil olur. Öyle ise, bütün şartları bütün delilleriyle sarsmayan bir sapık fikir, hakikat nazarında bir tek esası, bir hakikati iptal edip inkar edemez. Belki kabule yanaşmama perdesi altında gözünü kapamakla, bir inada dayalı küfür yapabilir. Git gide kesin ve tam bir inkara düşer, insaniyeti mahvolur; hem maddî, hem mânevî cehenneme gider." (Şualar, On Birinci Şua, Dokuzuncu Mesele.)
285. Ayetin mealinin devamı: Dinledik (kabul ettik; emrine) itaat ettik. Ey Rabbimiz, mağfiretini (isteriz). Son varış (ımız) ancak Sanadır» dediler.
Allah’ın varlığını ispat eden deliller, aynı zamanda imanın diğer esaslarını da ispat eder. Çünkü imanın altı esası arasında kopmaz bir bağ, birbirine bakan yönler var. Öyle ki iman parçalanamaz bir bütün gibidir. Birisini tasdik edip diğerini inkar etmek mümkün değildir. İmanın bu bütünlüğünden dolayı imanı inkar etmek için, imanın altı esasını teker teker çürütmek icap ediyor.
Mesela, Allah’ı kabul edip onun konuşması olan kitapları inkar etmek, Onun haber verdiği melekleri yok saymak imanın bütünlüğüne aykırıdır. Örneğin arabanın yürüyebilmesi için motor, şanzıman, aks, şase vesaire gibi ana parçaların bir bütünlük içinde çalışması gerekiyor. Bunlardan birisi bozulsa yürüme durur. Yani arabanın yürümesi arabanın bütünlüğü sayesindedir, bu bütünlük bozulduğunda araba yürüyemez hale gelir. Arabanın ana parçalarından birisi olmadığında nasıl araba işe yaramaz hale geliyorsa, imanın altı rüknü arasında da benzer bir ilişki söz konusudur. İmanın altı rüknünün kendi içindeki deliller toplandığında, kuvvetli ve kopmaz bir halata dönüşüyor. Bu halatı tek hamlede koparamayan birisi, imanın diğer rükünlerine de ilişemez. Çünkü imanın rükünleri zahirde ayrı ayrı gibi duruyor olsalar da mana aleminde parçalanması mümkün olmayan bir cevher gibidir. (Bakınız: https://sorularlarisale.com/oyle-ise-butun-erkani-butun-delilleriyle-sarsmayan-bir-fikr-i-batil-hakikat-nazarinda-bir-tek-ruknu-belki-bir-hakikati)
286-Allah hiç bir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez. (Herkesin) kazandığı (hayır) kendi faydasına, yaptığı (Şer) kendi zararınadır. «Ey Rabbimiz, unuttuk yahut yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme. Ey Rabbimiz, bizden evvelki (ümmet) lere yüklediğin gibi üstümüze ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz, takat getiremeyeceğimizi bize taşıtma. Bizden (çıkan günahları) sil, bağışla, bizi yarlığa, bizi esirge. Sen mevlâmızsın bizim. Artık kâfirler güruhuna (takımına) karşı da bize yardım et».
Allah kimseye gücünün yettiğinden başkasını yüklemez, yükleyemez değil, yüklemez. "Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez..." (Bakara, 2/185) buyurmuştur.
Hak din kolaylıktır, onda zahmet yoktur. Böyle olması da güç yetmez bir sorumluluğu yüklemeye Allah'ın kudreti olmadığından değildir, sırf fazl u kereminden (ihsan ve kereminden) ve rahmetindendir.
"Kim bir iyilik yaparsa kendi lehinedir, kim bir kötülük işlerse kendi aleyhinedir". (Fussilet, 41/46) Külfet nimete göredir. İşte bu hikmetten dolayıdır ki, Allah verdiği güç ve kudretin üstünde yük yükletmez.
İnsanlara da nimete göre külfete katlanmak ve hatta Allah'ın mükellef kıldığı görevlerden artan gücü ve takatı boş yere harcamayarak, nafile ibadetlere hayır ve hasenat işlerine sarf edip nimet ve menfaati arttırmaya çalışmak yaraşır. Böylece "Yaptığı iyilik lehine, yaptığı kötülük de aleyhinedir." formülü, hem emir ve teklifteki faydayı açıklamış ve onu kabullenip yapmaya sevk etmiş, hem de farz olan görevlerden başka hayırlara ve nafilelere de teşviki kapsamı içine almış olur.
Veren el, alan elden hayırlıdır. Yüce Allah, hayır yollarına infakı (harcamayı), alışverişte sağlamcı ve gerçekçi olmayı teklif etmiş, dilenmekten, faizden ve saldırganlıktan yasaklamıştır.
Ey Rabbimiz! Unutursak veya hata edersek bizi sorumlu tutma.
"Hata ve unutmadan doğan sorumluluk ümmetimden kaldırılmıştır." hadis-i şerifi bununla ilgilidir. Evet, hataya düşmemiz ve unutmamız da kötü bir şeydir, fakat lütfunla bunlardan dolayı bizi sorumlu tutma! "Allah kimseye gücünün yetmeyeceği yükü yüklemez" Ey Rabbimiz! Bize gücümüz yetmeyen şeyleri de yükletme.
"Allah, inananların dostudur." (Bakara, 2/257) buyurdun. İşte bundan dolayıdır ki, o kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et, zafer (nusret) ihsan eyle; maddeten ve manen hakkın savunulmasında ve Allah adının yüceltilmesinde bizi üstün getir ve zaferlere ulaştır, muzaffer eyle!. Amin.
Kütüb-ü Sitte'de Abdullah b. Mes'ûd'dan rivayet olunan bir hadis-i şerifte buyurulmuştur ki: "Her kim geceleyin Bakara Sûresi'nden bu iki âyeti okursa ona yeter". Bir diğer hadis-i şerifte de Fahr-i Risâlet Efendimiz (Hz. Muhammed A.S.M.) buyurmuştur ki: "Allah Teâlâ, Bakara Sûresi'ni iki âyetle sona erdirdi ki, bunları bana arşın altındaki bir hazineden verdi. Bunları öğreniniz, kadınlarınıza, oğullarınıza belletiniz, öğretiniz. Çünkü bunlar hem salattır (istiğfar, rahmet), hem duadır, hem Kur'ân'dır".
"Cibrîl, Hz. Peygamber'e Bakara Sûresi'nin sonunda 'âmin' demeyi telkin etti." diye de Ebu Meysere'den gelen bir hadis rivayeti bulunmaktadır. Cenab-ı Allah, biz kullarını da daima bu duaların mânâlarını duyan, anlayan ve gereğini yerine getirerek, vaad ettiği icabetinin (kabul olmanın) feyzinden büyük büyük nasiplerle pay alan kullarından eylesin. Amin. (Muhammed Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’an Dili Tefsirinden alınmıştır. S.270-283)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.