Kenan Yücel
Şu çılgın türkler ve Hacı Kaya....!
Yıl 1983....!
İhtilal sonrası yılları, sıkıyönetim, yokluklar, kuyruklar Türkiyesi...!
Öykümüzün kahramanı Hacı Kaya Gaziantep'in varoşlarında beş çocuklu üç kız, iki erkek bir ailenin ortanca oğlu babası ceketci Ali çocuklarını büyütmek için dere tepe sırtında ceket satıp onları büyütmeye çalışıyor. Ama yokluk, karaborsa, kuyruk, fakirlik yılları, insanların geçinmek için değil, yaşamak için mücadele ettiği yıllar. Hacı Kaya ise mecburen okul yerine mesleği tercih edip zor bela bitirdiği ilkokuldan sonra küçücük boyuyla ve kilosuyla tamirhanenin yolunu tutuyor. Arabaların altında, üstünde, parçalar, yağlar, makineler, boyalarla, kaportayla boğuşuyor. Çalıştığını koşarak cumartesi günü annesinin eline gururla getiriyor. Çünkü tek başına babanın çalışması yetmiyor. İki gözlü bir gecekonduda bir dram, bir yaşam mücadelesi. Sonra askere gidiyor, karavana ile 18 ayda bir tek mektup, bir kez gelen para ile alıyor teskereyi.
Kader ağlarını örüyor, mahallerinde ve uzaktan akraba olan eşiyle aileler onları birleştiriyor. Ama tam bir yıl eşini göremiyor, elele tutuşamıyor, şimdiki gibi teknolojide yok. Kağıt üstünde bir formalite evliliği sanki. Derken bir yıl sonra Fransa'dan beklediği haber geliyor ve cebindeki tek ve son para ile Fransa'nın yolunu tutuyor. Dil yok, iş yok, farklı bir kültür, uzak bir bir ülke sudan çıkmış balığa dönüyor. Orada inşaat, pazar, hamallık işlerinde çalışıyor. Fransa acı vatan, gurbet zor. Iki, üç ay sonra yeniden Türkiye 'ye dönmeye karar veriyor. Eşine söyleyecek ve gidelim Türkiye 'ye burada her taraf çan sesi, ezan sesine hasretim diyecek. Bu halet-i ruhiyede iken pazar günü türk kahvesine gidiyor. Amacı vakit geçirmek, fakat cebinde fazla para olmadığı için kalabalık masa yerine tek başına bir köşeye ilişiyor. Çayını yudumlarken aklında bir an önce dönmek ve Türkiye 'de kuracağı iş yerinin planı ve hayalî var.
Ama bilmiyor ki ;
En büyük plan, allahın planı. O esnada kahveye telaşla bir türk giriyor ve kalabalık olan masaya oturup, çay söyledikten sonra " görüyormusunuz başıma geleni, sabah arabamı garajdan çıkartırken duvara sürttüm, bayağı hasar var, şimdi hem serviste uzun süre kalacak, hemde çok yüklü para gidecek " diye dert yanar. Bunun üzerine birazda utangaç bir şekilde " isterseniz arabanıza bir bakayım, ben memlekette tamirciydim " deyince masadakiler kendisine döner. Biraz küçümser şekilde bakarlar, masadaki biri " bırakın baksın antepli ne zararı var " deyince beraber arabanın yanına giderler. Hacı Kaya arabaya bakar, kendisi için çok basit bir iştir. Bir kaç gün içinde arabayı eskisinden güzel şekilde orjinali gibi yapar. Gören inanamaz senin ne işin var, inşaat ve hamallıkta deyip eline yüklüce bir para verir. Derken ismi, ünü çevrede duyulur. Arabasını alan yanına gelir. Bir süre sonra dükkan açar, büyür ve o bölgenin şu anda en büyük araba servisi, galeri, boya, kaporta müşterileri sadece türkler değil, isviçreli, fransız, Alman ve yanında sadece türkler değil isviçreli, fransız, Alman işçiler ve mühendisler çalıştırıyor. Gaziantep 'li hacı kaya o bölgede Fransız Peugeot'un, Alman Mercedes ve Wolksvagen, Koreli Hyundaı, Japon Toyota, Güney Korali Kıa servislerinin en büyük rakibi.Büyük oğlu Ali Peugeot'un, ortanca oğlan Adem Alman arabalarının, küçük oğlan Fevzi ise Kore ve Japon arabalarının başında. Küçük kız Seher ise organizasyonu yapıyor.
İşin bir başka yönü ise ; Globalleşen dediğimiz dünyada büyük oğlan Ali'nin eşi Faslı, ortanca oğlan Adem'in eşi Ispartalı, küçük oğlan Fevzi'nin eşi ise İtalyan. Yani küçücük Yavuzların tek gecekondulu evinden çıkan kaya ailesi şimdi Fransa'nın en gözde şehirlerinden Mulhouse'de dört tane ayrı malikanede yaşıyor ve bir araya geldiklerinde Türkçenin yanı sıra, Fransızca, Arapça, İtalyanca konuşup anlaşıyorlar. Yani Kaya ailesi bırakın Avrupa birliğine enteğre olmayı Dünyaya enteğre olmuşlar birleşmiş milletler gibiler.
İşte size çılgın Türklerin hikayesinden küçük ve gururlu bir hikaye
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.