Prof. Dr. Sıtkı Göksu
Corona Ve Bir Mıh Hikayesi
Konuya meşhur bir deyişle başlayalım. Bir mıhın kaybıyla bir nalın, bir nalın kaybıyla bir atın, bir atın kaybıyla bir süvarinin, bir süvarinin kaybıyla bir savaşın, bir savaşın kaybıyla bir memleketin elden gidebileceğini anlatan meşhur bir deyiş vardır. Bazıları bunu “bir mıh bir vatan kurtarır” şekilde söyler. Biri müsbet, biri menfi bu iki deyiş arasında çok önemli ve temel bir fark var: Bir şeyin “var olması” için sayılamayacak sayıda faktörler, şartlar, dengeler gerekli iken “yok olması için” ise ihmal edilecek kadar küçük ve önemsiz bir faktör veya şartın yokluğu yeterlidir.
Meselâ, bir bahçeyi sulayan cetvelin (su kanalının) deliğini açmayan adam, o bahçenin kurumasına ve o nimetlerin yokluğuna sebep ve illet oluyor. Fakat o bahçenin nimetlerinin varlığı, o adamın hizmetinden başka, yüzer şartların varlığıyla durmasıyla olur. Hakiki sebep olan kudret ve Rabbâni irade ile var olur.
Bir zamanlar, bir uçağın düşme sebebi Birkaç kuruşluk bir lastik conta olarak raporlara geçmişti.
Olmakla olmamak, yapmakla yıkmak arasındaki arasındaki kolaylık farkı arasındaki orantısızlık çok açık. Bu apaçık fark üzerinden bir tefekkür yürütelim:
Öncelikle bu hakikata kainatta hüküm süren dört temel fizik kuvvetten başlayarak bir göz atmak çok eğitici olabilir. Evrenin başlangıcında kendini bize takdim eden bu temel kuvvetlerden birinin bırakın olmamasını, mevcut değerden, ölçüden ihmal edilebilir derecede farklı olması durumunda bile hayatı netice vermek için ne uygun bir yıldız sisteminin ne de bir atomların var olmayacağı şüphe götürmez bir bilimsel realite. Bu kuvvetlerin “nasıl var olduğu, başka değil de neden bu değerlere sahip olduğu” soruları “Yaratıcı”ya ve “Yaratıcının ilim, irade ve kudreti” fikrine götürür öncelikle. Varlığının yanında değişmeden tüm evrende hüküm sürdürmekte olan bu matematik kesinliğe sahip düzende en ufak değişikliğe fırsat verilmesinin yine evrenin varlığı ile bağdaşmayacağı da bir realite. Bu da bizi Yaradan’ın yaratıcı vasfının yanında sürekliliği sağlayıcı, yani Kayyum vasfına da götürür. Yani bu mıhlardan birinin düşmesini bırakın, azıcık esnemesi durumunda bile kainat denilen bu memleketimizin elden gideceği şüphe götürmez bir gerçek.
İkinci olarak, üzerinde doğup büyüdüğümüz yuvamıza, yer küreye bir göz atarsak. Yer küre sahip olduğu özelliklerinde yine çok hassas bir ince ayar kendini bütün çıplaklığı ile göstermektedir. Misal olarak, yeryüzünün hayata elverişli olması için vazgeçilmez olan özelliklerden sadece biri olan uygun ısının nasıl sağlandığı ve korunduğuna göz atmak yeterince fikir vericidir. Birkaç derece ısı farklılığı halinde nasıl bir felaketle karşı karşıya olacağımızı bilim adamları her vesile ile telaşla anlatıyorlar.
Isı durumunu belirleyen o kadar çok şart var ki, yerkürenin büyüklüğünden güneşe uzaklığına, eksenindeki eğiminden dönüş süratine ve atmosferinin muhtevasından mimarisine kadar binlerce faktör sayılıyor. Sadece örnek olsun diye, havadaki karbondioksitin oranına azıcık dikkat etmek yeterince aydınlatıcı olabilir. Havada on binde üçlük (%003) bir oranda bulunan karbondioksitin on binde bir kaçlık bir farklılık olması durumunda, paralel olarak yükselen ısı artışının nasıl felaketler doğuracağını çevreci bilim adamlarından dinlemişsinizdir. Peki bu hassas derece nasıl dengede tutuluyor? Bunun için bitkilerin, özellikle de okyanuslardaki plankton denilen minik canlıların fotosentez denilen muhteşem bir fonksiyon ile ekosistemine dahil edilmesinin ne kadar hassas ve ince bir ayar olduğu yine su götürmez bir gerçek. Demek ki bu yuvamız olan dünya çok dikkat ve itina ile inşa edilmiş ve aynı dikkat ve itinalı bakım sayesinde hayatımızın devamına hizmet etmektedir. Yer kürenin diğer ince ayarlı yönlerini de özetle düşünürsek görürüz ki, milyonlarca mıh var ve bunlara dikkat ve itina bakılmazsa bu mıhlarından birinin bile zarar görmesi halinde zengin biyoloji dünyasının varlığını sürdürmesi söz konusu olamaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.