Prof. Dr. Sıtkı Göksu
“Çıkan ok geri dönmez Zehra’m”
Adil hocamız teoriden ziyade pratiğe çok önem verirdi. Onun hocalığı döneminde imam hatip lisesinden mezun olan tüm talebeler mihraba ve minbere alışarak mezun oldular.
Talebesi anlatıyor: Hatırımda bir öğrenci kaldı. İsmi Zehra’ydı. Adı gibi berrak ve pak bir kızımızdı. Derdini duymuş yardım etmeye çalışmıştı. Hatta incitmemeye özen göstererek “İnşallah biz varız ya kızım” demişti. Ona bir miktar yol harçlığı vermiş hatta güzel kızımız parasının artanını tekrar hocamıza getirmişti. O da “Çıkan ok geri dönmez Zehra’m” demişti.
Sağ ve sol cebinde parasını ayırırdı. Kendine düşen ile ulaşılacak yerleri hep hesaplardı. Hatta bazen kendini unutur iki cebini de “Evlatlarım” dediği tüm öğrencilerine harcardı.
Benimle konuşmalarında “Usta” derdi. Ne büyük bir sıfattı bu böyle! Ne de mahcup olurdum onun böyle seslenişinde. “Esas usta sizin gibi insanı iman ile ilmek ilmek işleyip yol gösterendir” derdim.
Her Pazar Nuri Mehmet Paşa Camisinde vaaz vermeye başladı. Cami tıklım tıklım olur, yer kalmazdı. Sadece Tin Sûresi’ndeki “Biz insanı en güzel surette yarattık” ayetini bir yıl boyunca vaazlarında dinledik. Memleketimizi bir güneş gibi aydınlattılar.
Bağ evlerini hayır hasenatların konuşulduğu, Hoşgör Külliyesi gibi ibadet ve ilim yuvalarının imarının konuşulduğu mekanlar haline getirdi.
Okulda, camide, sokakta, her mekanda kendisine dinî sorular sorulur. Hocamızın verdiği cevaplar, dilden dile aktarılırdı.
Bir gün kendisine sorarlar: “Hocam, Azrail her yerde can alıyor ise bu melek her yere nasıl yetişiyor?” O sırada şehirde elektrik kesilir. Hocam cevap verir: “Kardeşim, bir beşer bir düğmeye basıp bu kadar lambayı söndürürse, her şeyi yaratan Yüce Allah bir anda bu kadar canı almaya muktedir değil midir?” Adam cevabını almış, memnuniyetle yanından ayrılır.
(Azrâil Aleyhisselâm’ın vazifesini yapması ilgili bir tesbit: Azrâil Aleyhisselâm, herkesin ruhunu kabzeder, alır. Bir iş bir işe mâni olmaz. Çünkü nuranîdir. Nuranî bir şey, hadsiz aynalar vasıtasıyla hadsiz yerlerde bizzat bulunabilir ve cisimleşir. Nuranînin cisimleşmesi, o nuranî zâtın hassasına mâliktir; onun aynı sayılır, gayrı değildir. Güneşin aynalardaki misalleri güneşin ziya ve ısısını gösterdiği gibi, melekler gibi ruhanîlerin dahi, rüyada görülen âlemin ayrı ayrı aynalarında misalleri, onların aynılarıdır, hassalarını gösterirler. Fakat aynaların kabiliyetine göre cisimleşirler. Nasıl ki Hazret-i Cebrâil Aleyhisselâm, bir vakitte Sahabeden Dıhye (R.A) suretinde Sahabeler içinde göründüğü dakikada, binler yerde başka suretlerde ve Arş-ı Âzam önünde, şarktan garba kadar geniş ve muhteşem kanatlarıyla secde ediyordu. Her yerde, o yerin kabiliyetine göre cisimleşmesi varmış; bir anda binler yerde bulunuyormuş. (Yirmi sekizinci Mektub’tan.)
Her anı ders niteliğinde geçerdi. Esprileri bile eğitici mesajlar dolu idi. (Bekir Öztekin)
Boztepe Camisi cami derneğinden arkadaşlar Adil Hoca’mızı vaaza çağıralım rica edelim gelin burada sohbet edin diyelim dediler. Cumartesi günü kendisine durum iletilince o da hayırlı iş olduğu için kabul etti ve Boztepe Camisinde vaaz etti. Hocamız “cami küçük” dedi. Ondan sonra en az 4 katı büyüklükte yapıldı. Nerede bir yarım cami varsa orada sohbet yaparlar, tamamlamasına vesile olurlardı. Ramazan ayı boyunca iftarını bile tam yapmadan camiye gelerek sohbet yaptılar, herhangi bir ücret de almadılar. Ramazan’da camide mukabele okunurdu. Boztepe Camisinin İmamı Nafi Civan idi. O yıllarda Gaziantep valisi olan Abdülkadir Aksu da korumasız sade bir vatandaş gibi camiye gelirdi. Mukabeleyi takip ederdi. [Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Kübbiye (Gaziantep Tarih, Kültür ve Sanat Dergisi) iki aylık 64 sayfalık dergi, Ocak 2021 Sayı:4, Yıl:2 “ İlmin İzzetini Muhafaza Eden Alim Adil Hoca”]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.