Prof. Dr. Sıtkı Göksu
Hayatımız Roman
Sohbet esnasında insanlar "Bizim hayatımız roman" diyorlar. Bu sözü bilerek veya bilmeyerek söylüyorlar. Araştırıldığında hakikaten bazı insanların hayatının çok ibretli ve diğer insanlara yol gösterici, ufuk açıcı olduğu görülmektedir. O insanların tecrübelerinden hareketle bizler de yeni ufuklara yönelebilir, önümüze gelen engelleri Allah'ın izni ile aşabiliriz. Gayret bizden Tevfik ve inayet Allah'tandır.
Bu konuda bize örnek olabilecek bir akademisyenimizin, bir hocamızın, bir profesörümüzün hayatından kesitleri siz okuyucularımla paylaşmak istedim.
"Öğretmenler günü münasebetiyle hayatımın kısa ama benim için ehemmiyetli bir noktasını ilk defa yazı dili ile arz etmek istiyorum.
Ben Behçet Al; Muş Bulanık ilçesinin Seçme Köyü'nden, on çocuklu bir ailenin ilkiyim. Ailem hayvancılıkla uğraşırdı. Hayvanlarımızı ve onların ürünlerini satarken hesap kitap işini (matematikteki dört işlem) öğrenmem için babam ilkokulun dördüncü sınıfına kadar gitmem üzere beni okula kayıt etti. O yıllar köyümüzde okul yoktu. Yedi mezralı köyümüzden okula giden ikinci çocuk idim. İlk üç yılı Allah rahmet etsin Sabri amcamın evinde okudum. Üçüncü sınıfın sonunda dört işlemi öğrendim; babamın hoşuna gitti. İlkokul diplomasını da alayım diye Muş Malazgirt ilçesinin bir köyünde bulunan bir Yatılı Bölge okuluna (YİBO denilirdi) gönderdi. Benden küçük iki erkek kardeşim ve amcamın çocukları ile beraber bu okula başladık. Sınıfın en küçüklerinden idim. Çünkü çevre köylerinden ilkokula çok geç yaşta başlayan sınıf arkadaşlarımız vardı. Öyle ki, sınıfımızda sakal tıraşı olan birçok arkadaşımız vardı. Hemen her yerde Kürtçe konuşuyorduk. Zaten Türkçeyi çok iyi bilmezdik. Ben de hayatımda ilk defa altı veya yedi yaşında iken Türkçe kelimeler duydum. Okulu kötü göstermek için demiyorum; ama çok zor bir yer idi. Hangi köyden öğrenci sayısı fazla ise okulu adeta onlar illegal olarak yönetirdi. Ben de çok dayak yemişimdir. Çok zaman bit ve uyuz belasıyla boğuştuk. Neyse!
O yıllarda (1985) Anadolu liseleri sınavı için az sayıda kontenjan gelirdi. Bize de beş adet gelmişti. Bu okulların nasıl yerler olduğunu bilmiyordum; ama öğretmenlerimiz çok iyi okullar olduğunu söylerdi. Bunları duyuca ben de sınava girmek istiyordum; ama yaşım küçük diye kontenjan alamadım. Müdür yardımcısına ısrarla tekrar şartlara bakması için yalvardım. O da ısrarla yaşımın küçük olduğunu söyleyerek beni geri gönderdi. Sınıfta dersleri iyi olan beş öğrenciye kontenjanları verdiler. Son gün teslim edilecek iken; müdür yardımcısı nasıl oldu ise tekrar şartları okumuş ve benim dediğim şekilde olduğunu görmüş. Hızlıca sınıfa gelerek durumu izah etti. Benim adımı daha önce kontenjanını doldurmuş Yüksel İpek isminde bir arkadaşımızın yerine yazdı (onun sadece isminin üzerini daksil ile sildi benim adımı yazdı). Çoktan seçmeli sınavın ne olduğunu da bilmiyorduk. O zamana kadar hiç test kitaplarını da görmemiştik. Ben de onun adresi ve tercihleri üzerine sınava girdim. Muş ilinden sadece iki kişi Anadolu lisesi sınavlarını kazandık. YİBO'nun tarihinde de ilk olmuş. Listeler açıklanınca arkadaşımın tercihleri üzerinden Erzurum Anadolu Lisesi'ne girdim. Kayıt döneminde babam ile beraber Erzurum'a gittik. İlk defa bir şehir görmüş oldum. Okul açılana kadar Erzurum Mahalle başında otelde kaldık. Açılış günü okula gittik; çok şaşırdım ve heyecanlandım. Her taraf rengarenk, cıvıl cıvıl, parlak beyaz tenli, mavi gömlek-gri pantolon-lacivert ceket ve siyah kravatlı çocuklarla kaynıyordu. O yıllarda sanırım İkinci Ordu Erzurum'da idi. Öğrencilerin önemli bir kısmı subay çocukları idiler. Ben ise hayvanlar arasından ve tarladan çıkmış, güneşte de iyice siyahlaşmış (zaten esmerim), üzerimde bir oduncu gömleği ile babamın eline sıkıca yapışmış bir vaziyette kalabalığa karıştık. Ortada tek farklı kişi ben idim. Biraz sonra zil çaldı; öğrenciler sıralara dizildiler. Veliler kenara çekilip uzaktan seyrettiler. Ellerinde isim listesi olan biri benim "A" sınıfında olduğumu söyledi ve o sınıfın sırasının arkasına geçtim. Heyecanım doruk noktada. İstiklal Marşına geçecek iken birileri gelip bana "bu şekilde, bu kıyafetlerle sırada kalamazsın; çıkıp velilerin yanına git" dedi ve beni sıradan çıkarıp velilerin olduğu yere yönlendirdi. Türkçesini tam anlamazsam da böyle söylediğini anladım. Babamı bulup eline yapıştım. O da hali ile olanlara üzüldü. Ona " baba istersen biz buradan gidelim; kabul edersen Bulanık'ta okula giderim. Veya köyde kalır hayvanlara bakarım" dedim. O'da hele biraz dur dedi."
Hocamızın hikayesi burada bitmiyor. Hocamızın hayatı ile ilgili kalan kısmı bir sonraki yazımızda bahsedeceğiz.
Â
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.