Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Muhabbet kime edilmelidir?

İnsan muhabbet (sevgi) besler. Bu yaratılışında ona konulmuştur. Acaba kimlere muhabbet etmek gerekir?

Evet, insan evvelâ nefsini sever. Sonra akrabalarını, sonra milletini, sonra canlı yaratıkları, sonra kâinatı, dünyayı sever.

Bu dairelerin her birisine karşı alâkalıdır. Onların lezzetleriyle lezzetlenen ve acıları ile acı çeken olabilir. Halbuki şu karmakarışık âlemde ve rüzgârın devretmesinde (dönmesinde) hiçbir şey kararında kalmadığından, çaresiz kalan insan kalbi her vakit yaralanıyor.

Elleri yapıştığı şeylerle, o şeyler gidip ellerini paralıyor, belki koparıyor. Daima ıztırap içinde kalır. Yahut gafletle (umursamazlıkla) sarhoş olur.

Madem öyledir.

Ey nefis, aklın varsa bütün o muhabbetleri topla, hakikî sahibine ver. Şu belâlardan kurtul. Şu nihayetsiz muhabbetler, nihayetsiz bir kemal ve cemal sahibine mahsustur.

Ne vakit hakikî sahibine verdin; o vakit bütün eşyayı Onun namıyla ve Onun aynası olduğu yönle ıztırapsız sevebilirsin.

Demek, şu muhabbet doğrudan doğruya kâinata sarf edilmemek gerektir. Yoksa muhabbet, en lezzetli bir nimet iken, en elemli, acılı bir nimetin tersi (ceza) olur.

Bir yön kaldı ki, en önemlisi de odur ki:

Ey nefis, sen muhabbetini kendi nefsine sarf ediyorsun. Sen kendi nefsini kendine ibadet edilen ve sevgili yapıyorsun. Her şeyi nefsine feda ediyorsun. Adeta bir nevi rablık veriyorsun.

Halbuki muhabbetin sebebi ya kemaldir-zira kemal özünde sevilir-yahut menfaattir yahut lezzettir, veyahut hayırlılıktır. Ya bunlar gibi bir sebep tahtında muhabbet edilir.

Şimdi, ey nefis, asıl mahiyetin kusur, eksiklik, fakirlik, acizlik (güçsüzlük) den yoğrulmuştur. Karanlık, karanlığın derecesi nispetinde nurun parlaklığını gösterir. Zıtlık itibarıyla sen onlarla sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan ve her şeyi üstün sanatıyla yaratan Allah’ın kemal, cemal, kudret ve rahmetine aynalık ediyorsun.

Demek, ey nefis, nefsine muhabbet değil, belki düşmanlık etmelisin. Veyahut acımalısın. Veyahut, mutmainne (nefsin iyilikle kötülüğü ayırt eden, huzur ve sükuna ermiş, faziletlerle donanmış mertebesi) olduktan sonra, şefkat etmelisin.

Eğer nefsini seversen-çünkü senin nefsin lezzet ve menfaatin kaynağıdır. Sen de lezzet ve menfaatin zevkine düşkünsün-o zerre hükmünde olan lezzet ve nefsin menfaatlerini nihayetsiz lezzet ve menfaatlere tercih etme.

Yıldız böceği gibi olma. Çünkü o bütün dostlarını ve sevdiği eşyayı karanlığın ürküntüsüne boğar. Nefsinde bir küçük parıltı ile yetinir. Zira nefisle ilgili olan lezzet ve menfaatinle beraber, bütün ilgili olduğun ve bütün menfaatleriyle faydalandığın ve saadetleriyle mesut olduğun şeyler var. Bütün kâinatın menfaatleri, nimetleri, iltifatına uyan bir Ezelî sevilen olan Allah’ı sevmekliğin lâzımdır. Hem kendinin, hem bütün onların saadetleriyle lezzetlenen olasın. hem her yönü ile mükemmel Allah’ın muhabbetinden aldığın nihayetsiz bir lezzeti alasın.

Zaten sana, sende senin nefsine olan şiddetli muhabbetin, Onun zatına karşı Allah’ın zatını sevmedir ki, sen kötüye kullanma ile kendi zatına sarf ediyorsun. Öyleyse, nefsindeki eneyi (ben) yırt, Hüve'yi (O’nu) göster.

Ve kâinata dağınık bütün muhabbetlerin, Onun isimler ve sıfatına karşı verilmiş bir muhabbettir. Sen kötüye kullanmışsın, cezasını da çekiyorsun.

Çünkü yerinde sarf olunmayan bir dine uygun olmayan sevginin cezası, merhametsiz bir musibettir.

Rahmânü'r-Rahîm ismiyle, hurilerle süslü Cennet gibi senin bütün arzularını içine alan bir mekanı senin vücutla ilgili arzuların için hazırlamıştır.

Ve diğer isimleriyle senin ruhun, kalbin, sırrın, aklın ve diğer duyguların arzularını tatmin edecek ebedî ihsanlarını o Cennette sana hazırlamıştır. Ve her bir isminde mânevî çok iyilik ve bağış hazinesi bulunan bir Ezelî Sevgilinin, elbette bir zerre muhabbeti kâinata bedel olabilir; kâinat Onun bir küçük sevgisinin yansımasına bedel olamaz. Öyleyse, o Mahbûb-u Ezelî olan Allah’ın kendi sevgilisine söylettirdiği şu ezeli fermanı dinle ve uy:

"De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana (yani Peygamberimiz’e) uyun ki Allah da sizi sevsin." Âl-i İmrân Sûresi, 3:31.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Sıtkı Göksu Arşivi