Prof. Dr. Sıtkı Göksu
Mehmed Akif Ersoy'la İlgili Hatıralar
Mevlânâ Celâleddin-i Rumi'nin Mesnevi'sinde bir fil hikâyesi vardır. Gece vakti filin yanına girmiş olan birkaç kişiden, ertesi gün fili târif etmeleri istenince,Â
karanlıkta kulağını tutmuş olan: Fil, koca bir yalpâzedir, demiş.
Bacağını tutan: Fil bir sütundur, cevâbını verirkenÂ
gövdesini ellemiş olan da: Fil, koca bir kayaya benzer karşılığını vermiş.
Bu cevaplar doğrudur, ama eksiktir. Gün doğunca, sabah olunca fili tam, bütünü ile gördüklerinde tanımlamalarının eksik olduğu ortaya çıkacaktır.
Bu hikayeden hareketle Mehmet Akif Ersoy'u tam manası ile anlamak ve anlatmak zordur. Biz de denizden damla örneğinde olduğu gibi onun hatıralarından bazılarını Mehmet Akif Ersoy için rahmete vesile olması dileklerimizle siz okuyucularımızla paylaşalım:
Â
ÂHafız ASIM
"- Aruz Akif'in elinde oyuncaktır" diyenlere Akif çok kızardı. Derdi ki; "Aruz hiç kimsenin elinde oyuncak olamaz. Akşam yazdığımı sabah yırtmasaydım, kütüphaneler dolusu şiirlerim olurdu."
Yine Asım naklediyor:-Üstad bir gün bana dedi ki; "Dil Encümeninde bir zatla beraber bulunduk, Baktım, baktım, bu adam çok şeyler biliyor, yalnız Türkçe bilmiyor"
Â
Merhum H. Basri ÇANTAY
Bir akşam bizi Ankara'da evine çay içmeğe çağırmıştı. Biz gitmek üzere iken o,kendisi geldi. "- Akşam çayını sizde içeceğiz" dedi. Ben tabii memnun oldum. Fakat, bunun sebebini de öğrenmek istedim ve sordum. Gülerek cevap verdi:
"-Bizim odanın kilimini bir fakire vermişler!"
Odasının yegane mefruşÃ¢tını teşkil eden o tek kilimi fakire veren kendisi idi.Â
Şiddetli bir kış günü Âkif'i sırtında kır bir ceketle gördük. Üşüyor, fakat üşüdüğünü hissettirmemeye çalışıyordu. Tahkik ettim; paltosunu bir fakire giydirmişti!Â
Akif, cimri zenginlere "ağniya-yı Sâbirinden", Cömert fakirlere de, "fukara-yı ŞÃ¢kirînden" derdi.
Â
İsmail Habib SEVÜK
Mısır'da çekilmiş bir fotoğrafında: Şairin yere akseden gölgesi de beraber çıkmış. Âkif'in bu fotoğraftan aldığı ilhamla yazdığı şiirin hatalı neşredildiğini tahmin ederek kendisine okudum. İyi ki okumuşum. Zira gerçekten hatalıymış: Aman düzeltin İsmail Habib" diye doğrusunu okudu. İntişÃ¢r eden manzumede yanlış olan;
"Daha bir kaç yıl eminim bu hayatın yükünü" mısrasına yalnız kızmıyor. Bunu adeta Allah'a bir isyan sayarak:"Daha bir kaç yıl yaşayacağımı nasıl söyleyebilirim? diyor ve bana manzumenin doğrusunu dikte ettiriyordu:
"Şu serilmiş görünen gölgeme imrenmedeyim Ne saadet, hani ondan bile mahrumum ben. Daha bir müddet eminim bu hayatın yükünü, Dizlerim titreyerek çekmeğe mahkumum ben. Çöz de ya Rab, yükümün kördüğüm olmuş bağını.
Bana çok görme nihayet bir avuç toprağını." Düzeltmeyi yaptık sonra;
-"Değil mi ama, bir kaç yıl diyebilir miydim?! Daha bir müddet denenebilir; bu muayyen değildir. Bir kaç dakika da bir müddettir, bir kaç hafta da!' diye ilave ediyordu. Ve büyük şair bir kaç hafta sonra öldü!
Mehmed Akif sesleniyor:
Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâmı.
Dünya, ekserî feylesofların ve âlimlerin dediği gibi, yepyeni bir oluşun eşiğindedir. Dünya, nurunu arıyor. Hakikat şÃ¢iri Mehmed Âkif:
O nuru gönder İlahî asırlar oldu yeter!
Bunaldı milletin âfâkı bir sabah ister.
diyerek ümitsizliği kabul etmiyor, iman ve Kur'an hakikatlerinin istikbali nurlandıracağına işaret ediyor. (http://egitimdedegerler.com/2018/03/mehmet-akif-ersoyla-ilgili-anekdotlar.html/ders-notlari-2/08/)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.