Prof. Dr. Sıtkı Göksu
En Sevgiliye 2
Allah’ın nezdinde en sevgili olan Habibullah (Allah’ın sevgilisi) diye adlandırılan, Hadis-i Kudsi’de “Sen olmasaydın ey Habîbim, felekleri (kâinatı) kainatı yaratmazdım.” diye adlandırılan iki cihan serveri Hz. Muhammed Mustafa (ASM)’dır. O en sevgiliye layık olmak, onun şefaatine mazhar olmak ancak onun sünnetine uymakla olabilmektedir. Allah’ın nezdinde en sevgili olan Habibullah’ı (Allah’ın sevgilisini) anlatmaya devam edelim.
Beşinci olarak: Dost ve düşmanın ittifakıyla güzel ahlâk şahsında en yüksek derecededir. Ve bütün muamelelerinin şahitliği ile yüksek ve kıymetli vasıflar, vazifesinde ve bildirilen şeylerde en âli bir derecededir. Ve İslâm dinindeki ahlâk güzelliğinin şahitliği ile İslamiyetindeki en yüce övülmeye layık güzel huylar en mükemmel derecede bulunduğuna insaf sahibi ve dikkatli kimseler şüphe etmez.
Altıncı olarak: İlahlık, hikmetin gereği olarak görünme istemesine mukabil, en azami (en büyük) bir derecede zât-ı Ahmediye (a.s.m.) dinindeki en büyük kulluğu ile en parlak bir derecede göstermiştir. Hem Âlemin Yaratıcısının nihayet kemaldeki cemalini bir vasıtayla göstermek, hikmet ve hakikatın gereği olarak istemesine mukabil, en güzel bir surette gösterici ve tarif edici, apaçık, o zattır.
Hem Sâni-i Âlem olan Allah’ın nihayet cemalde olan sanat mükemmelliği üzerine dikkatli bakışları çekmek, teşhir etmek istemesine mukabil, en yüksek bir ses ile ilan eden, yine gözle görüldüğü gibi o zattır.
Hem bütün âlemlerin Rabbi, kesret tabakalarında birliğini ilân etmek istemesine mukabil, tevhidin en büyük bir derecede, bütün tevhid mertebelerini ilan eden, yine zorunlu olarak o zattır.
Hem bütün alemin sahibi olan Allah’ın son derecede eserlerindeki cemalin işaretiyle, nihayetsiz zatına ait ve cemalinin güzelliğini ve hüsnünün güzelliğini aynalarda ilahi gaye ve hakikatin gereği olarak görmek ve göstermek istemesine mukabil, en gösterişli bir surette aynalık eden ve gösteren ve sevip ve başkasına sevdiren, yine apaçık bir şekilde o zattır.
Hem şu alem sarayının sanatla yaratıcısı olan Allah, gayet harika mucizeleriyle ve gayet kıymetli cevherlerle dolu görünmeyen hazinelerini göstermek ve sergilemek ister. Ve onlarla mükemmelliklerini tarif etmek ve bildirmek istemesine mukabil, en büyük bir surette sergileyici ve nitelendirici ve tanıtıcı, yine apaçık bir şekilde o zattır.
Hem şu kâinatın Yaratıcısı, şu kâinatı hayret verici şeylerin çeşitleri ve süslerle süslendirmek suretinde yapmıştır. Ve şuurlu yaratıklarını seyir ve gezinti ve ibret ve tefekkür için onun içine almıştır. Ve İlahi hikmetinin gereği olarak onlara o eserler ve sanatların manalarını, kıymetlerini ibretle bakan ve tefekkür edenlere bildirmek istemiştir. Buna karşı en büyük bir surette cinlere ve insanlara, ruhanîlere ve meleklere de Kur'ân-ı Hakîm vasıtasıyla rehberlik eden, yine apaçık bir şekilde o zattır.
Hem şu kâinatta her şeyi hikmetle yapan ve her şeye hükmeden Allah’tır. Şu kâinatın değişimlerindeki maksat ve gayeyi içine alan anlaşılması zor sırrını ve varlıkların "nereden, nereye ve ne oldukları" olan şu üç zor sorunun anlaşılması zor olan sırrını bir elçi vasıtasıyla bütün şuur sahiplerine açtırmak istemesine mukabil, en açık bir surette ve en büyük bir derecede, Kur'ânın hakikatleri vasıtasıyla o tılsımı (sırrı) açan ve o anlaşılması zor olan sırrı halleden, yine apaçık bir şekilde o zattır. (Otuzbirinci Söz’den faydalanılmıştır.)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.