Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Veysel Karani'nin Münacatı

Veysel Karanî Yemen'de deve güder, geçimini onunla sağlardı. En önemli vasfı Peygamber Efendimize (asm.) olan aşkı, ibadete canla başla devamı ve annesine olan saygı ve sevgisidir. Peygamber Efendimiz vefatına yaklaşınca, hırkasının Veysel Karani'ye verilmesini istedi ve vefatından sonra Hz. Ömer ve Hz. Ali tarafından hırka ona teslim edildi. Bu hırka günümüzde İstanbul-Fatih'teki Hırka-i Şerif Camii'nde bulunmakta ve her sene Ramazan ayında ziyarete açılmaktadır.

Sahabe-i kiramdan birçok zatla görüşen Veysel Karani, hem tâbiinin (Sahabeden sonra gelen büyük zatlar) büyüklerinden hem de Müslümanların hayırlılarından sayılmıştır.

- Ahmed b. Hanbel'in İbn Ebi Leyla tarikıyla rivayet ettiğine göre, Peygamberimiz "Tabiilerin en hayırlısı Uveys(el-Karanî)dir" buyurmuştur.

- Müslim'in Üseyr b. Câbir'den naklen yaptığı rivayette şöyle denilmiştir:Â

- Üseyr b. Câbir'in Hz. Ömer'den yaptığı rivayette, Peygamberimizin, Uveys için "... Eğer Üveys Allah adına yemin etse Cenab-ı Hak elbette O'nu yemininde doğru çıkarır. Senin için dua etmesine imkan bulursan ondan dua iste." demiştir. Hz. Ömer de Hz. Üveyse "Benim için istiğfar ediver!" demiş, O da "Ömer için İstiğfarda bulunmuştur. (bk. Müslim, Fadailu's-sahabe, 225)

Hırka-i şerif ziyaretinin bir hikmeti sahabe neslinden sonra gelen müminlerin Resulullah'ı görme iştiyaklarını bir nebze de olsa, ondan bir parçayı görmekle tatmin etmek ve hırka-i şerif gibi bir vesile ile Hz. Peygamberle irtibatlarını kuvvetlendirmek ve bunu devam ettirmek olabilir. Bu ziyaretler Efendimizi (ASM) hatırlamaya, salat-ü selam getirmeye ve sevgisini kalplerde yeniden yaşamamıza vesile olduğundan, vesilelik cihetine bakılmalıdır.

Yazımızı Cevşenül Kebirde geçen Veysel Karani'nin münacatı (dua, yakarış) ile bitirelim: Evet, bütün varlıklar, güya hal dili ile, Veyse'l-Karanî gibi şöyle münâcât eder, derler ki:

Bismillâhirrahmânirrahim

"Ey bizim İlahımız! Rabbimiz Sensin. Çünkü biz kuluz. Nefsimizin terbiyesinden âciziz. Demek bizi terbiye eden Sensin. "Hem Sensin Hâlık (Herşeyi var eden yaratıcı). Çünkü biz yaratılmışız, yapılıyoruz. "Hem Rezzak (Bütün canlıların rızkını veren) Sensin. Çünkü biz rızka muhtacız; elimiz yetişmiyor. Demek bizi yapan ve rızkımızı veren Sensin. "Hem Sensin Mâlik (Herşeyin hakiki sahibi olan). Çünkü biz kuluz. Bizden başkası bizde tasarruf ediyor. Demek Mâlikimiz, sahibimiz Sensin. "Hem Sen Azizsin (İzzet, şeref ve yücelik sahibi, Allah), izzet ve azamet sahibisin. Biz zilletimize (alçalma, aşağılanma) bakıyoruz; üstümüzde bir izzet cilveleri var. Demek Senin izzetinin aynasıyız. "Hem Sensin Sınırsız zenginliğe sahip olan. Çünkü biz fakiriz; fakirliğimizin eline yetişmediği bir zenginlik veriliyor. Demek Ganî (Mutlak zengin) Sensin, veren Sensin. "Hem Sen Hayy-ı Bâkîsin (Sürekli var olan ve sonsuz hayat sahibi olan Allah). Çünkü biz ölüyoruz; ölmemizde ve dirilmemizde bir daimî hayat verici cilvesini görüyoruz. "Hem Sen Bâkîsin (Kendi varlığı sonsuza kadar devam eden ve dilediği varlığa beka veren, onları sonsuz ve kalıcı hale getiren Allah). Çünkü biz, geçip gitme, kaybolma ve ölmemizde, Senin devam ve sürekliliğini görüyoruz. Hem sen şeref sahibi yüceler yücesisin. Çünkü ben kötülük içinde bocalıyorum. Demek şeref ve haysiyet Senden geliyor. Hem Sen Muhsîn'sin bütün iyilikler, güzellikler Sendendir, Senden gelir. Çünkü ben kötülük ve günahlara mazharım, suç ve kabahatim çoktur. Hem Sen Gafur'sun, günahları bağışlayansın. Çünkü ben günahlardan kurtulamıyorum, mağfiretin olmazsa kim beni bağışlar, suçlarımı affeder. Hem Sen Azim'sin, azamet sahibisin. Çünkü ben hakirim, Sen olmazsan bir hiçim, hiçbir şeref ve değere sahip değilim. Hem Sen Kavî'sin, her şeye gücün yeter. Çünkü ben zaifim, Senin yardımın olmazsa hiçbir şeye gücüm yetmez. "Hem cevap veren, nimet, hediye veren Sensin. Çünkü biz, bütün varlıklar, sözle ve hareketlerle konuşan dillerimizle daimî bağırıp istiyoruz, niyaz edip yalvarıyoruz. Arzularımız yerine geliyor, maksudlarımız veriliyor. Demek bize cevap veren Sensin." Hem Sen Emin'sin, Çünkü ben korkuyorum, ancak Seninle emniyet bulurum. Kalplere huzur, akıllara güven veren Sensin, sana korku arız olmaz. Hem Sen Cevad'sın, cömertsin. Çünkü ben ihsanına muhtacım, Sen ise bol bol verensin, atıyyen bitmez hazinen tükenmez, Hem Sen dualara icabet eden Mücib'sin. Çünkü dua edip yardıma muhtaç olan benim. Kabul buyurmazsan hangi kapı var gideyim. Hem Sen Şafîsin, bütün maddî manevî hastalıklara şifa verensin. Çünkü ben hastayım, türlü türlü illet ve hastalıklara müptelayım. İşte Sen günahlarımı mağfiret et, suçlarımı bağışla, her türlü hastalığıma şifa ver, ya Allah, ya Kâfî, ya Vafî (sözünde duran), ya Rahîm, ya ŞÃ¢fî, ya Kerim, ya Muâfî (afiyet veren)!

Ve bunun gibi, bütün varlıkların, küllî (kapsamlı) ve cüz'î (az olarak) her birisi birer Veyse'l-Karanî gibi, bir manevi dua, münacat suretinde ayna gibi aksettirmeleri var. Acizlik ve fakirlik ve kusurlarıyla kudret ve ilahi mükemmelliği ilân ediyorlar.

Â

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Sıtkı Göksu Arşivi