Hamdi ASKAR
“Yaşayan en güzel ölümlü kadın”lar
Benim voleybol sevgim çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği Gaziantep’te başladı ve orada “aşka” dönüştü. Dün gibi hatırlıyorum; lise yıllarında, eski Kamil Ocak Stadı’nın hemen ilerisinde yer alan Fuar’ın otoparkında (O zamanki adı Yaprak mahallesiydi) kendi “icadımız” portatif direkler ve fileyle hemen her Pazar günü, mahallenin ağabeyleriyle kıyasıya, sabahtan gün batana kadar maçlar yapardık. Nasıl bir enerjimiz varmış!!! Bizim evimiz taaaaa Gaziler Caddesi’nde olduğu için, acıkınca karnımı ya sınıf arkadaşım Levent’te ya da voleyboldan arkadaşım Oktay’da doyururdum.
Voleybol sevgim Gaziantep’te kalmadı, gittiğim her yerde (Elbette daha çok plajlarda, hava atmak gibi olmasın ama Nice’in plajlarında bile oynamışlığım vardır…) olanak buldukça oynadım. Şimdilerde daha çok seyrediyorum… Yeri gelmişken söylemeliyim; voleybolun tüm dünyadaki dönüşümünden de memnunum. Zira “servis geçti” saçmalığından az çekmedi bizim nesil!!! Maçlar bitmek bilmezdi çünkü. Ayrıca “Libero”lu sistem hız kattı oyuna… Ve oynaması kadar ekran başında izlemesi de keyifli bir oyun haline geldi.
*****
Homeros, İlyada Destanı’nında aşklarıyla Truva Savaşı’na neden olan Helen ile Paris’i tariflerken “yaşayan en güzel ölümlü kadın” ve “yaşayan en güzel ölümlü erkek” ifadelerini kullanır. Belki de bundan dolayı (rahmetli binaenaleyh derdi), Ankara’da yapılan Uluslararası Voleybol Federasyonu (FIVB) Kadınlar Dünya Kulüpler Şampiyonası’nı izlerken, aklımda sürekli Homeros’un “yaşayan en güzel ölümlü kadın” cümlesi dolandı durdu.
Sanırım Homeros yaşasa ve şampiyonayı izlese böyle bir tanımlama yaptığına pişman olur; Vakıfbanklı Zehra Güneş’e, Fenerbahçeli Ariana Fedorovtseva’ya, yine Vakıfbanklı İsabelle Haak’a ve İmocolu Paola Egonu’ya haksızlık etmezdi. Mutlaka yeni baştan bir tanımlama yapardı. Şöyle derdi bana göre; “yaşayan en güzel ölümlü esmer Zehra”, “yaşayan en güzel ölümle sarışın Ariana”, “yaşayan en güzel ölümlü kızıl İsabelle” ve “yaşayan en güzel ölümlü siyahi Paola…”
Şaka şaka… Biraz magazin yapayım dedim ama en iyisi seviyeyi düşürmeden vazgeçmek!!!
*****
Öncelikle 5 gün boyunca bizlere böylesine bir voleybol şölenini ve “yaşayan en güzel ölümlü dört kadını”nı izleme olanağı tanıyan herkese, başta da Türkiye Voleybol Federasyonu Başkanı Mehmet Akif Üstündağ’a teşekkür etmeli. Zira tadı damağımızda kaldı. Neredeyse kusursuz bir organizasyondu.
Yarı finalde Fenerbahçe ile Vakıfbank’ın karşılaşması ise gurur vericiydi. Bu Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Fenerbahçe ile Galatasaray’ın karşılaşması gibi bir olaydı. Ve sonunda Vakıfbank Dünya’nın, altını çizerek yeniden söylemek gerek, Dünya’nın Şampiyonu oldu. Fenerbahçe de, Dünya’nın Üçüncüsü..
Eminim benim gibi birçok sporsever şampiyonadan sonra aynı cümleyi kurdu; ne varsa kadınlarımızda var…
Milyon dolarlar harcayıp başarı beklediğimiz futbol ve basketbol mu?
Onlar bildiğiniz gibi canım, bildiğiniz gibi; böğürmeye ve ağızlarından salya saçarak (Bakınız Başakşehir maçı sonrası Necati Ateş…) başarıya ulaşacaklarına inanmaya devam ediyorlar!!!
Neyse… Böylesine olağanüstü bir başarıdan sonra, yazımızı “onlar”dan bahsedip daha fazla çirkinleştirmeden, “güzel” bitirelim:
“İçimizdeki voleybol aşkı bambaşka…”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.