Mehmet Salih Ünal
Vermiyorsa Mâbud Neylesin Sultan Mahmud?
Anlatılır. Osmanlı zamanında Sultan 2. Mahmut’un hükümdarlığı döneminde bir olay gerçekleşmiş. O gün bugündür dillere dolaşmış bu deyiş. Padişahların zaman zaman tedbil-i kıyafet (serbest kıyafet) ile halkın arasında dolaşması meşhurdur. Sultan 2. Mahmut da tedbil-i kıyafet ile çarşıda pazarda dolaşırken bir çay ocağına oturmuş ve seslenmiş çay ocağının sahibine:
“Ağa bana bir çay!”
Çayını beklerken bir şey fark etmiş. Çay ocağında oturan ahali sürekli sesleniyormuş ona:
“Tıkandı Baba çay getir; Tıkandı Baba çay götür.” diye. Merak etmiş doğrusu. Çağırmış adamı yanına sormuş:
“Nedir bu Tıkandı Baba meselesi? Niye herkes böyle hitap ediyor sana?” diye. Başlamış anlatmaya:
“Sorma ağa. Geçen yıl bir rüya gördüm. Rüyamda herkesin bir çeşmesi vardı her birinden oluk oluk su akıyordu. Benimkinin başına geldim ki herkesten gürül gürül akan su benim çeşmemde küçük küçük damlıyor sadece. Dedim ki herhalde bir şey tıkamıştır. Bir çubuk alıp içine sokunca çubuk kırıldı; damlayan su da kesildi gitti. O gün bu gündür işlerim hiç yolunda gitmez. Ahali de bu yüzden bana Tıkandı Baba der.”
Padişah üzülmüş bu duruma. Saraya gidince emir vermiş aşçıbaşına. Her gün istisnasız Tıkandı Baba’ya bir tepsi baklava götürecek. Ama her bir dilim baklavanın altına da bir tane altın konacaktı.
Buyruk yerine getirilmiş. Sarayın adamları kim olduklarını söylemeden bir tepsi baklavayı getirmişler Tıkandı Baba’ya. Tıkandı Baba bir tepsi baklava gelince önüne haliyle çok sevinmiş. Sonra düşünmüş; eve ekmek alacak mecalim yok neylerim baklavayı, diye. Bir tepsi baklavayı satıp parasıyla ekmek almaya evin ihtiyaçlarını almaya karar vermiş. Rivayete göre bir Yahudi bezirgan makul fiyatla almış baklavayı. Her gün böyle olmuş bu. Bir tepsi baklava geliyor Tıkandı Baba’ya; gelen baklavayı ise Yahudi bezirgana satıyor Tıkandı Baba.
Padişah, bir gün yine çarşı pazar dolaşırken bir de bakmış Tıkandı Baba’dan değişen hiçbir şey yok. Saraya gidince çağırtmış yanına. Sormuş halini:
“Ben sana her gün saraydan bir tepsi baklava gönderdim. Tepsinin altı da altınla doluydu. Sana ulaştığı halde bu ne diye sen aynı durumdasın?” Bunu duyan Tıkandı Baba ah etmiş vah etmiş basmış feryadı. Padişah acımış haline tabi. Demiş sana bir kere daha fırsat vermek istiyorum. Emir vermiş hazineden sorumlu adamlarına. Demiş ki:
“Hazineye gidin ve eline bir kürek verin bu beyin. Küreğe ne kadar altın gelirse bağışladım gitti.”
Tıkandı Baba sevinçten havalara uçmuş tabi. Beraber gitmişler hazineye. Almış eline küreği. Ama heyecandan mıdır bilinmez küreği ters daldırmış altınların arasına. Bir tane altın küreğin üzerinde kalmış o da sallanıp geri düşmüş.
Padişah merhametinin sıcaklığıyla bir fırsat daha vermek istemiş Tıkandı Baba’ya. Bu defa emir vermiş askerlere:
“Beraber gidin devletin arazisine. Alsın eline bir taş atabildiğince uzağa atsın taşı. Attığı yer ile taşın düştüğü yer arasında kalan yeri bağışladım gitti.”
Askerler ve Tıkandı Baba gitmişler devletin bereketli arazilerinden birine. Padişahın dediği gibi bir taşı almış eline ancak aldığı taş koca bir kaya. Kaldırırken gücü daha fazla yetmemiş ve ayaklarının ucuna düşürüvermiş.
İşte bu andan sonra Sultan’ın meşhur sözü dilinden çıkıvermiş:
“Vermiyorsa Mâbud; Neylesin Sultan Mahmud!”
Kıssadan hisse almak gerekiyor. Bazen ne kadar uğraşsak da çabalasak da istediğimiz neticeyi elde etmediğimiz oluyordur elbet. Bazı günler Tıkandı Baba misali yaşantımız da çok oluyor. Unutmamak lazım ki bizim gücümüzün her şeyin gücünün ötesinde ve üstünde bir güç var. Sığınmamız gereken; bazen yalvarmamız gereken bir güç…
Bazen de olmayan bir şeyin sonunda dememiz gereken cümle basit:
“Hayırlısı olsun.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.