Ali Babat
Çocuklarımız için…
2020-2021 eğitim öğretim yılı ikinci yarıyılı 15 Şubat Pazartesi günü kısmen de olsa yüz yüze eğitimle başladı. Köy okulları ve ana okullarında okuyan öğrenciler yeniden okulları, öğretmenleri ve arkadaşları ile buluştular, İstiklal Marşımızı hep birlikte gür sesle söylediler.
Milli Eğitim Bakanlığının açıklamalarına göre, 6 Bin birleştirilmiş sınıf ile 2 bin 700 anaokulunda başlayan yüz yüze eğitimin kapsamı 1 Mart’tan itibaren daha da genişletilecek. 1 Mart’ta okul öncesi, özel eğitim, ilkokullar ile lise ve üniversite sınavlarına hazırlanan 8 ve 12. sınıf öğrencileri yüz yüze eğitime başlayacak. Ayrıca il ve ilçe merkezlerinde salgının yaygınlık durumuna göre belirlenen ölçütler uyarınca okul risk değerlendirmesi yapılarak tüm sınıf düzeylerinde okullarımızı açma konusunda da ilin kendi koşulları doğrultusunda kendi adımını atabilmesi için gerekli hazırlıklar yapılıyor.
Bir yıldan bu yana çocuklarımız okullarına hasret kaldı. Eğitim bir yıldır uzaktan yani online devam ediyor. Ancak ne yazık ki, uzaktan eğitimde bir şeyler eksik kalıyor. İstenilen verimlilik ve başarı hedeflerine ulaşılamıyor.
Pandeminin ateşinin yavaş yavaş sönmeye başladığı bir dönemde okulların yeniden yüz yüze eğitime başlamasını çok önemsiyorum. Çünkü göz göre göre bir nesli kaybetmek istemiyoruz. Geleceğimiz olan çocuklarımızın çağın gereklerine göre en iyi eğitimi almaları geleceğimiz açısından büyük önem taşıyor.
Devlet olarak, millet olarak en büyük hedefimiz yüz yüzü eğitimin tüm sınıfları kapsayacak şekilde genişletilmesi olmalı. Ancak bunun için de hepimize önemli görevler düşüyor. Bizler okullar açıldı, yasaklar esnetildi diye maske, mesafe ve hijyen gibi kurallara uymayı gevşetirsek çocuklarımıza, ülkemize ve geleceğimize en büyük kötülüğü yapmış oluruz. Eğer tedbirlere uymazsak yeniden virüs hortlar, okullar kapanır, yasaklar artar… Bugünümüzün yanında yarınlarımız da tehlikeye düştüğü gibi yeniden hepimiz evlerimize hapsoluruz. Bunu da kimsenin isteyeceğini sanmıyorum.
TRAFİK TOPLUMUN AYNASIDIR
Büyükşehirlerde yaşayan herkesin ortak konularından birisi de trafiktir. Trafik ise toplumun aynasıdır. Bir toplumu tanımak için öncelikle trafiğini tanımak gerek. İnsanların kurallara karşı nasıl bir tavır takındıklarını, başkalarının haklarına tecavüz edip etmediklerini anlamak için trafikteki hareket tarzı önemli bir göstergedir.
Maalesef bu konuda çok da iyi bir karnemizin olduğu söylenemez. Hemen tüm metropol kentler gibi Gaziantep’te de kent merkezinde araç kullanmak işkence gibi bir hal almaya başladı. Kurallara uymayan sürücüler, özellikle de halk otobüsü, belediye otobüsü ve ticari taksi sürücülerinin kural tanımayan, diğer sürücüleri zora sokan davranışları trafik çilesinin katmerlenmesine yol açıyor.
Geçtiğimiz günlerde Gaziantep’te bir halk otobüsü kırmızı ışık ihlali yaptıktan sonra bir taksi ve motosiklete çarptı, ardından da bir işyerine girdi. Kazada bir kişi maalesef hayatını kaybetti. Yaralılar da var.
Araç kullananların çoğu halk otobüsü, belediye otobüsü ve taksi sürücülerinden şikayetçidir. Ama burada sadece halk otobüsü ya da taksicileri suçlamak da doğru olmaz. Suçlamak en kolayı. Önemli olan çözüm odaklı olabilmek. Bu nedenle halk otobüsü şoförlerini “Trafik Canavarı” olarak suçlamak yerine onları dinlemek gerek. Mutlaka anlatacakları sorunları vardır. Mali konular bir tarafa, onların çalışma saatlerini, çalışma ortam ve şartlarını incelemek, bu şartların psikolojileri üzerindeki etkilerini araştırmak gerek. Hatta can taşıyan bu insanların neden böyle kural tanımaz davrandığını anlamak için düzenli aralıklarla psikolog kontrolünden geçmelerini sağlamak gerek. Psikolojik durumları uygun olmayanlara araç kullandırmamak, insanların hayatını tehlikeye sokmalarına engel olmak gerek.
Mutlu haftalar dileğiyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.