Gaziantep Lisesi mi ? Ayvaz Amca Lisesi mi ?

Gaziantep Lisesi mi ? Ayvaz Amca Lisesi mi ?
Gaziantep Lisesi mi ? Ayvaz Amca Lisesi mi ?

1978 yılı, Şehreküstü'deki Atatürk Ortaokulunu bitirdim. Ama üç yılda okula üç ay gitmedim.
Neden, anarşinin kol gezdiği, her gün boykot, her gün sağ, sol kavgası, polis panzerlerinin okulu çevirdiği, içeri ancak üç günde girebildiği bir okul ortamından bahsediyorum.
Ben de hem bu ortamdan kaçmak, hem de okumak için Gaziantep Lisesine kayıt için gittim.
Evimiz Şehreküstü'de, okul Başkarakol'da yani tam altı kilometre. Hem okula kayıt olmak da kolay değil. Sağolsun Biyoloji hocamız Yaşar Topaloğlu bana kefil oldu, yardımcı oldu kaydımızı yaptırdık Gaziantep Lisesine.
Hiç unutmam okulumuzun sabahçılar için zili 06.40'ta çalardı. Benim ev şehreküstü'de okula yetişmek için sabah 06.00'da evden çıkmak zorundayım.
şimdiki gibi servis yok, çok nadir otobüs ve Başkarakol, Karagöz dolmuşları var. Ama bende anne yok, baba yok, cepte para da yok.
Bir rahmetli babaannem, bir de Allah.
Sabah yürüyerek 40 dakikada okula gel, aç, bitap sınıfa gir. Sınıfın hepsinin alt yapıları var, ben ders görmemişim üç yıl boyunca.
Ne fizik, ne kimya, ne biyoloji, ne ingilizce hepsi hak getire, hoca anlatıyor, formüller çiziyor, ben bön bön tahtaya bakıyorum. Teneffüs oluyor, millet hurra kantine, çaya, dürüme, kraker hücum ben bahçede tek başıma oturuyorum.
15 gün filan bu işkence sürdü, artık kendi kendime " Okumak buraya kadar " diye karar verdim. Ama babaanneme bunu nasıl söyleyeceğim, çünkü onun hayattaki tek ideali beni okutmak, büyük adam yapmak. Fakat aynı ceket, aynı kravat, aynı pantalon, aynı ayakkabı. Okul zengin semtte, okuyanların çoğu farklı semtler olsa da cepleri dolu.
İşte Allahın senaryosu derler ya, kader, takdir-i ilahi ne derseniz, deyin.
Teneffüste bahçede otururken bir baktım Çaycı Ayvaz amca sesleniyor "Kenan, Kenan gel oğlum buraya" diye, ben şaşırdım, arkamı döndüm acaba başka birine mi sesleniyor diye "Oğlum sen, sen gel buraya" dedi.
Gittim yanına bir çay doldurmuş, verdi, Enver abiden de bana bir dürüm yanına koydu. "Hadi afiyet olsun, ye bakalım" dedi. Ben kısık sesle " Ayvaz amca" dediğimi hatırlıyorum, "Sus, itiraz istemem ye bakalım" dedi.
Çayımı içtim, dürümümü yedim, Ayvaz amca her teneffüs benim yanıma geleceksin, çayını alacaksın, karnın acıkınca da dürümünü yiyeceksin " dedi.
Ben şaşırdım, yutkundum, kelimeler boğazımda düğümlendi. Gözyaşlarımı görmesinler diye sınıfa çıktığımı hatırlıyorum. İki, üç gün ne aşağı bahçeye indim, ne kantine uğradım. Bir baktım ben gelmeyince Ayvaz amca teneffüste bizim koridorda beni arıyor. "Gel oğlum sen neredesin, neden gelmiyorsun" deyince " Ayvaz amca olmaz kabul edemem " dediğimi hatırlıyorum.
Ayvaz amca sırada yanıma oturdu ve başladı anlatmaya, böyle bir muhteşem senaryo olurmu, okuyun, hak vereceksiniz. Bunu ne Ertem Eğilmez yazabilir, ne de Spielberg.
"Oğlum Kenan , senin babanın adı Hasan'dı, Şehreküstülüydü. Annen Şaziye, bizim komşumuzdu. Deden tüfekçi hasan, ninen ganime hepsini tanıyor. Biz senin babanla beraber dokumacılık yaptım, çok iyi bir adamdı ve arkadaşımdı. Ben ondan borç para aldım, borcumu ödeyemeden o öldü, gitti rahmetli oldu. Allah seni karşıma çıkarttı böylece babana olan borcumu ödeyeceğim, aynı zamanda o hak dünyada rahat yatacak, ben burada borcumu ödeyeceğim" dedi.
Bu senaryoya ne diyebilirsiniz. Ben üç yıl boyunca Ayvaz amca desteği ile çayımı içtim, yemeğimi yedim ama aynı zamanda gerek teneffüslerde, gerek öğleden sonra kantinde çalışarak para kazandım. Sabah bana ders anlatan hocalarıma öğleden sonra çay taşıdım. Arkadaşlarım bahçede gezerken, basket oynarken, sohbet ederken ben onlara çay servisi yaptım, boşlarını aldım, masalarını temizledim. Hiç gocunmadım, gururla kimseye el açmadan çalıştım. Elbisem düzeldi, ayakkabım düzeldi, bu arada derslerimde düzeldi. Çünkü okulu bitirmek diplomamı önce rahmetli babaanneme, sonra Ayvaz amcama götürmek için söz vermiştim.
Bitirdim liseyi aldım diplomamı koşarak götürdüm Ayvaz amcama ağladı, diplomayı ve beni görünce.
Ben ödeştik mi babamın borcunu deyince, oğlum ne borcu benim bir ayağım sakat, nasıl dokumacılık yapayım, senin öksüz olduğunu, babaannen ile ne zorluklarla okuduğunu, yaşadığını biliyordum onun için böyle bir hikaye uydurdum, yoksa kabul etmezdin deyince.
İkimiz birden sarıldık, ağladık. Böyle bir senaryo olur mu ?
Böyle bir düşünce, böyle bir büyük insan olur mu ?
Evet şimdi siz karar verin, bakalım.
Ben Gaziantep Lisesi mezunu mu ?
Yoksa Ayvaz Amca Lisesi mezunuyum ?
İşte benim okulum böylesine büyük bir okul.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.