SARSILALIM AMA YIKILMAYALIM...

SARSILALIM AMA YIKILMAYALIM...
SARSILALIM AMA YIKILMAYALIM...

İzmir'le bağım var neredeyse on yıldır... Oğlum Turgut Güler üniversiteyi orada okuyunca, ikinci adresimiz İzmir oldu. Gidip gelmeler, arkadaş edinmeler, dostluklar İzmir aynen dediğim gibi ikinci yuvamız oldu...

Deprem anında İzmir'de değildik. Muğla'da olduğumuz için doğal olarak depremi hafif hissettik. Sıradan her zamanki gibi küçük şiddetli bir deprem sandık.Taaaaki arkadaşlar eş dost, " Turgut İyi mi " diyene kadar.... Depremin şiddetini ve büyüklüğünü o zaman anladık... Haberlere bakınca, kentin içinden çıkan toz bulutları görünce eyvah dedik. -Eyvah İzmir yaralı..." Unutulmamış unutkanlığımızdır, deprem!

Şükür ki oğlum da bizimle beraberdi... Biz de İzmir'de yaşayan tanıdıklarımızı ve akrabalarımızı aradık. İyi olduklarını öğrenince içimiz serinledi, bir nebze de olsa...

Yaşadığımız korkunun ve üzüntünün tarifi yok. Sevgili İzmir'i vuran deprem, tüm Türkiye'yi üzüntüye boğdu. Depremden sonraki görüntüler, enkaz kurtarma çalışmaları ve İzmirlilerin birbirine gösterdiği dayanışma, insanın dünyadan umudunu kesmemesine neden oldu....

Evine giremeyen binlerce kişiden biri olan ortaokul ve lise yıllarından bu zamana kadar olan arkadaşlığımı sürdürdüğüm Fatoş Kavuşturan Çıracı ile görüşüyorum. Hatırını soruyorum, iyiyiz diyor." Biliyor musun Sabriye, İzmir resmen organize oldu. Tümrestoranlar, fırınlar, pastaneler, kahvehaneler, oteller, lokantalar, pizzacılar, köfteciler... Herkes İzmirlilere çalıştı. Candan ve yürekten yardım ettiler, erzaklar toplandı. Lise ve üniversite öğrencileri, gençler hemen organize oldular etrafta ne kadar çöp varsa atmaya temizliğe başladılar... İçim umutdoldu... İnsanlık ölmemiş, iyiliği kaybetmemişiz... "

Zaten meşhurdur Türk Milleti olarak, dayanışma ve yardımlaşma duygumuz... Dilerim başımıza ne gelirse gelsin, bu dayanışma duygumuzu hiç kaybetmeyiz...

Onlarca üzüntülü hayat öykülerinin içinden, içimizi ısıtan, sevinçten ağlatan mucizeler yaşıyoruz bir yandan da... Küçücük çocukların enkaza direnen minik yürekli hayat savaşını izliyoruz. Hayatta tutunuşlarını hep birlikte ağlaya ağlaya izliyoruz...

Hayvanların enkaz altından çıkışlarını izlerken yine öyle tarifsiz bir duyguyla kalakalıyoruz ekran başında...

Her şeyi unuttuk, bizimle uğraşan ülkeleri, doların ateşini, yanı başımızdaki terörist saldırıları, ormanlarımızı yakan canileri, işsizliği, yoksulluğu, çaresizliğiherşeyibir kenara bırakıp... Depreme ve onlara yardım eden, Türkiye'nin bir çok ilinden yardım için gelmiş, ekiplerin çalışmasına odaklandık... Ne olur, keşke herkesi canlı kurtarabilseydik... Keşke hiç bir can kaybımız, mal kaybımız olmasa idi... Ama keşke işte...

Türkiye olarak, yine İzmir depremi belleğimize hüzün dalgası ile çökecek... Bir dolu yaşanmışlıklarının hepsinin başka başka hikayeleri olan yarım kalmış hayatların kahramanlarının sessizce aramızdan gidişlerinin, hüzün dolu bakışlarla veda edişini izlemek zorunda kalmayacağımız depremleri yaşamak istiyoruz.

Bir gerçeğimiz var, deprem kuşağındayız, o zaman depremin canlarımızı alamayacağı, hiçbir canlının zarar göremeyeceği, mal kaybının olmayacağı bir akıllılık yaratmak... İnsanların büyük emeklerle, zorluklarla satın aldığı evlerin başlarına yıkılması, mal ve can kayıpları, depreme hazırlıklı olmadığımızı bir kez daha gösterdi. Yok fazla akıllanmıyoruz, aynı yanlışlarda direniyoruz. Çözüm üretmek ve katı ve kesintisiz bir şekilde uygulamak gerek.

Bunu başaran bir kaç ülke var. Biz neden olmayalım... Demek ki bu bir kader değil. İşin ucu dönüp dolaşıp yine siyasete ve yasalara geliyor. Depremin ne zaman olacağı belli değil ama ne yapacağı belli değil mi?

Sarsılalım ama yıkılmayalım!

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.