Trabzon şehrinden Bir Trabzonspor efsanesi yarattı

Trabzon şehrinden Bir Trabzonspor efsanesi yarattı

Karadeniz’in ve özellikle Trabzon insanının hırslı yapısı ile hayallerini bir bir gerçek- leştirirken, “Hayranı olduğum oyuncular benim yedeğim oldu!” derken de âdeta geç- mişe yolculuk yapıyordu. Ali Kemal Denizci, çalım attığı rakibinin söylemleri üzerine çalım atmayı bırakırken, ağlaya ağlaya Trabzonspor’dan gittiğinin altını da ıs- rarla çiziyor. Trabzon’un yöresel sanatçılarından kemençe ustası olarak tabir
edilen Neşat Aydın’ın çocukluğumuzda evimizde çokça çalan kasetlerinden hafızamızda kalan Trabzonspor türkülerinden en çok aklımızda kalan
isim o… “Ali Kemal Koştu mu sahada şimşek çakar…”
İşte o Ali Kemal… O koştuğunda sahada şimşek çaktıran, rakiplerinin
sahada isminden bile çekindiği Ali Kemal…
Ve o Ali Kemal’den sonra yapılan Trabzon haberleri bir çok insanın çocuğuna Ali
Kemal ismini vermesine sebep oldu.
Hemen herkesin ailesinde o nesilden bir Ali Kemal muhakkak vardır.
Zaten Ali Kemal ismi Trabzon’da da sevilen, sanki Trabzon’a has bir
isimdi ya... İşte Ali Kemal Denizci ile bir başka anlam kazandı bu isim…
Avni Aker konusu açılınca ve anılara yolculuk yapınca gözleri dolan
Ali Kemal Denizci, “Orası yıkılmamalıydı… Trabzon’un, Trabzonspor’un
gençlerine hizmet etmeliydi.” diyor. Evet, sözü fazla uzatmadan Ali Kemal
Denizci’ye verelim…


Trabzon şehrinin o zamanki gündem yeri Faroz

Ali Kemal Denizci kimdir? Öncelikle bizi kendinizi anlatır mısınız?
Trabzon’un Faroz Mahallesi’nde doğdum. Annemin adı Asiye, babamım adı Celal’dir. Babam o zamanlar Faroz Mahallesi muhtarıydı. 5 kardeşli bir ailenin 2 numaralı çocuğuyum. En büyüğümüz ablam, ikincisi
ben, üçüncüsü Haydar, dördüncüsü Osman ve beşinci kardeş de Ayla...
Yoksulluk dönemlerinde büyüyen bir çocuktu Ali Kemal Denizci…
Babam mahallede hep sevilen bir insan olduğu için yıllarca muhtarlık yapmıştı. Meslek olarak da soğuk demir ustasıydı. Böyle bir yaşam tarzımız
vardı. Ben her zaman söylerim: Şu anda benim dünyalarım olsa dahi o zamanki yoksulluk yıllarını hep arıyorum! O günler bir daha geri gelmez. O
yokluk, yoksulluk dönemlerinde Ali Kemal Denizci ne yapardı? Maçlara
giderdi…


Hocam siz de okul yerine futbolu mu tercih ettiniz?


Şöyle: Okuyorduk ama o zamanki ortamdaki okuma şartları farklıydı.
Daha çok kimler bilgiliydi, okuyordu? Annesi ve babası öğretmen olanlar
daha çok bilgili oluyordu. Biz ister istemez o yaşam tarzında o bilgilerden
yoksun, bir yerlere varamayacak bir okul yaşamı içindeydik. Ama bizde
Avni Aker Anıları
57
futbol hep ön planda oldu. Futbolun getirisi olmamasına rağmen bizim için
çok önemliydi. Karadeniz insanının, hele Trabzon insanının doğasında,
dünyasında futbol ön plandaydı. Yapacak başka bir iş de yoktu. Analar, babalar da futbola pek iyi gözle bakmıyordu ve çocuklarının okumasını istiyordu. Ama biz futboldan hiçbir zaman vazgeçmedik. Hattâ ben ilk
lisansımı babamdan gizli olarak çıkarttım. Çünkü beğenilen bir oyuncuydum. Ama babamın öyle kızan, döven bir yapısı yoktu. Kızmış olabilir
ama daha sonra beni desteklemiştir. Çünkü insanlar ona, “Çocuğun iyi futbolcu olacak. Yetenekleri var.” diyordu. Ondan sonra da futbola devam
ettik.

Trabzon gazeteleri tersten okunur

Faroz Mahallesi’nde futbolculuk, futbol sevgisi de bir başkadır…

Mahallemizi biliyorsunuz, denizin kenarındaydı. Şu anda artık yollar
yapıla yapıla Faroz’dan da uzaklaştı deniz. O zaman kumsaldı… Her boş-
luk ve sokak araları futbol oynamak adına bizim için çok önemliydi. Ayrıca o dönemlerde her ailenin hemen hemen 4-5 çocuğu vardı. Yani hangi
kapıyı çalsanız hemen futbol oynanacak ortam oluyordu. Yama toplarla 1’e
1, 2’ye 2 oyunlar oynayarak kendimizi sürekli geliştirdik. Ben her zaman
şunu derim: O zaman meyve bahçeleri vardı. Biz o meyve bahçelerinde sürekli ağaçlara çıkardık. Onlar futbolun gelişmesinde, dengede çok önemli
olaylardı. Komşuların bahçesinde mandalina, portakal ve elma ağaçları
vardı. O ince dalların üstünde aldığımız meyveleri hem koynumuza doldururduk hem bahçenin sahibini kollardık hem de sahibi geldiği zaman atlayıp depar ile kaçardık. Bu yaptığımız bile futbolumuzu geliştiren
etkenlerdi. Şu anda hiçbir yerde meyve bahçesi kalmadı. Artık bilgisayar
dönemi… Yani o çocukluk döneminde yaptıklarımız bizim gelişmemizde
çok önemliydi.
Avni Aker’in de benim gençliğimde ve gençlik sonrasındaki yıllarımda önemi çok büyüktür. Mesela o zamanlar yetişkin bir insan bilet aldı-
ğında kapıdan girerken küçük bir çocuğu da içeri alabiliyordu. Biz de
birine sığınırdık ve içeri girerdik. Tabii ki yokluktan kaynaklanan bir cinlik
de vardı o zamanlar. İçeri girdikten sonra, “Dışarıdan bir şey alacağım.”
derdik ve gelen kişinin biletini yırtmadan bize verirdi görevli. Bileti aldıktan sonra da tekrar dışarı çıkardım. Dışarı çıkınca da o bileti satardım. Sattığım para ile de 25 kuruşluk köfte ekmek alıp tekrar diğer kapıdan yine
başka birisiyle içeri girerdim. Bir şekilde geçim kaynağı gibi, karnımızı
doyurma şeklinde Avni Aker bizim için o yıllarda böyle bir durumdaydı.
Daha sonraki yıllarda ise Avni Aker bizim her şeyimiz oldu.


Hocam, Avni Aker’e gelmeden önce futbol ile lisanslı olarak ilk
kesiştiğiniz nokta neresi oldu?


Çarşıbaşı’nda bizim mahallede rahmetli Salih diye bir abimiz vardı. O
Çarşıbaşı’nı çalıştırıyordu. Yani İskefiyespor’u… Beni oraya aldı. Tabii 1 sonra oradan Yolspor takımına geldik. Yolspor’un da dış temasları vardı ve özel maçlara giden bir takımdı. Biz de böyle bir günde Rize’ye gittik ve özel bir maç yaptık.
Orada beni beğendiler ve sonraki yıl Rizespor’a gittim. Rizespor profesyonel olmasına rağmen ben orada amatör oynadım.Çok önemli futbolcular vardı ve şöhretlerin takımıydı
Rizespor... O çocuk yaşlarda orada devam ettim. 2 yıl sonra da Trabzonspor’a geldim.
İlk yıl benim ayağım kırıldı ve averajla şampiyonluğu kaybettik.
İkinci yılda şampiyon olduk. İkinci yıl benim için çok anlamlı ve önemlidir. Biz geldiğimiz yıl herkes bir şeyler söyledi ama bana göre Trabzonspor
mecburiyetten kendi evlatlarına döndü. PTT maçı Allah’ın bize sunduğu
bir lütuftur. İyi ki de o maçı kaybettik ve şampiyon olamadık. Şampiyon
olamayınca bizlere döndüler. Çok büyük paralar harcıyorlardı, şöhret eskilerini alıyorlardı! “Biz artık şampiyonluğa oynamayalım, buradaki amatör
çocukları da toparlayalım. Nasılsa şampiyon olamayız. Ortalara oynayalım.” düşüncesi vardı herkeste. Ama o kendi çocuklarıyla tesadüfü olarak
kurdukları takım şampiyon oldu. Ben yine söylüyorum: Kim ne derse
desin Trabzonspor’un bugünkü hâllere düşmesinin en büyük nedeni şımarıklığıdır! Hoca kim olursa olsun saygıyla anarım ama Trabzonspor’u bu
hâle getiren onların da şımarıklığıdır. Ali Kemal gitsin, Mehmet var; Mehmet gitsin, Ahmet var gibi düşündükleri için bu hâle gelindi. Bu tarz düşünceler kendi evlatlarını yok etti. Olabilir… Bizlerde de hata olabilir,
biraz şımarıklık olabilir ama bizim başımızdaki insanlar biraz daha olaya
farklı baksaydı o şımarıklıklarla hiç ilgimiz kalmazdı. Daha disiplinli ve
farklı bir takım olabilirdik. Bu yapılsaydı 10 yıl şampiyonluğu da kimse
bizden alamazdı. Ama maalesef o şekildeki yanlışlar ve yanlış düşüncelerle bu hâle geldik. Bundan 3 sene önce dahi nüfus kâğıdında Trabzon
yazan bir oyuncu görmedim ben. Hep yabancılarla dolu bir Trabzonspor
kuruldu. Şu anda da bazen taraftara kızıyorum. Yok Zeki, yok Yusuf… İnsanların takıldığı şeylere bakın. Olabilir, yetenekleri bu kadar. Ama bu çocuklar olacak ki takımlarına sahip çıksınlar…


Avni Aker’deki ilk maçınızı hatırlıyor musunuz?


Hatırlamıyorum ama Avni Aker’i hep şöyle hatırlıyorum: Hep güldük, hep bizi güldürdü. Oradan hep zaferlerle ayrıldık. Orası benim her
şeyim olmuştu. Nasıl ki o çocukluğumdan beri geçim kaynağım, her şeyim
orasıydı, ondan sonraki hayatımda da beni bir yerlere getiren yine Avni
Aker olmuştur.


Çocukken bir vatandaşın önünde maça girmek için mücadele
eden birisi olarak büyüyünce o sahada futbolcu olarak oynayacağınızı
hayal ettiniz mi hiç?


Aynen öyle… Hattâ ben o zamanlar Trabzonspor’u izlerken “Sahtekâr Ahmet” diye bir futbolcu vardı. Çok çalımcı, estetik, farklı bir futbolcuydu. O da sol açık, sağ açık oynardı. Ona hayrandım. Öyle oldu ki
Trabzonspor’a geldim, o da vardı. Ama o da yedek oldu mecburen ve ben
devam ettim. Düşünün hayran olduğum futbolcu benim yedeğim oldu.
Hattâ Millî Takım’da rahmetli Metin Kurt vardı. Ona da hayranlığım
vardı. Millî Takım’a geldim o da oradaydı ve yedeğim oldu. Sonrasında
Millî Takım’da da ben devam ettim. Yani hayran olduğum futbolcuların
formasını ben giyindim ve devam ettim. Dediğim gibi, Avni Aker’de hayranı olduğum futbolcuları izleyip daha sonra onların formasını alıp devam
etmem bana gurur ve onur vermiştir.

Bir anlamda hayranı olduğunuz futbolcuların sonunu hazırladınız!


Sonunu hazırladım ama hakikaten Avni Aker bizim dönemimizde bilhassa bütün insanların yüzünü güldürmüştür. Avni Aker bizleri var etmiş-
tir! İnsanlar, “Yıkıldı, o olacak, şu olacak…” diyor. Trabzonspor orada
oynamayabilir ama oranın aynı şekilde kalması, altyapıdaki gençlerin
orada olması, oynaması çok önemliydi. Orası şehrin göbeğinde bir yer ve
bütün gençlerin orada yetişmesini yürekten isterdim. Orayı kapatmak, taş
yığını hâline getirmek Avni Aker’in tarihi ile bağdaşmaz. Avni Aker’in
Avni Aker Anıları
60
yok edilmesi çok yazık. Biz geldik, gidiyoruz. Ben isterim ki bizim zamanımızdaki gibi gençler gelecek ve onlar Trabzonspor’u yüceltecekler. Nasıl
diyoruz ki “Mahalle araları bitti, futbol da ağır ağır gitti…” Aynı şekilde
oralar olmadığında Trabzonspor hayal olur bence. Bilhassa öyle yerlerin
gençlere açılması ve devam ettirilmesi lazım.


Sizin zamanınızda nasıl bir Avni Aker vardı?


O zamanın Avni Aker’inin hâlini düşünün. Soyunma odalarını su basardı! Soğuk sularda yıkanırdık, kazan patlardı… Sıkıntılar çoktu ama
bunlar güzel sıkıntılardı. Benim mesela hiç umurumda olmazdı. Maçlarda
bile Avni Aker’e öyle bir giderdik ki rakibin kim olduğunun hiçbir önemi
yoktu. Rakip Fener’dir ya da başka bir takımdır, bizim için hiç önemli de-
ğildi. Herkesin kafasındaki tek düşünce, “Gidip şunları hâlledelim, keyfimize bakalım!” şeklindeydi. Yani Avni Aker’deki maçlara öyle giderdik.
Düşünün, Avni Aker’de idman da yapamazdık… Neden yapamazdık? Saha
bozulmasın diye… Üstelik başka saha da yoktu. Caddelerde koşardık, sırf
Avni Aker’e gelip de düzgün bir sahada oynayalım diye. O zaman hafif bir
çim olurdu. O da çim değil öbek öbek ottu. Sezon başlarında o şekildeydi,
ondan sonra tam tarla olurdu. En azından o tarlayı da bozmamak için caddelerde koşardık. Yani o sıkıntıları çok çektik ama dediğim gibi oraya gitti-
ğimizde, “Şu Fenerbahçe’ye 3 tane atalım da keyfimize bakalım.” derdik.
Öyle bir dünyamız vardı orada.
Avni Aker’e gelen takımlardaki oyuncularla da çok iyi diyaloglarımız
vardı. Saha içinde rakip olabilirsiniz ama saha dışında hep dosttuk. Şu an
daki takımların birbirine düşman olduğu gibi değildi. Rakiplerimiz Avni
Aker’e geldiğinde de başlama vuruşundan önce, “Ya Ali Kemal 2’den fazla
atmayın! Rezil olmayalım!” diyenler de vardı. Daha maçın başında bunu
diyen takımlardı. Öyle bir ortam vardı. Onların bizim 18’e girip bize gol
atma şansı hiç yoktu. Tabii ki Avni Aker’e gelen taraftar da takımın böyle
olmasından dolayı çok mutluydu. Benim güzel bir lafım vardır: “En kötü
günümde olsam dahi ayakkabılarımı atarım onlar oynar!” diye. Yani, bu
kendine olan özgüvendir. Bütün arkadaşlarımız öyleydi. Dediğim gibi
dünya devi Liverpool’dan bile korkmadık. Rahat bir şekilde çıktık ve yendik. Öyle bir

Trabzon şehrinde öyle bir stat vardı ki

Dediğiniz gibi taraftarlarla tek yürektiniz. Bu başarıda da hiç
kuşku yok ki önemli bir etkendi…
Taraftar, 2-3 attığımız ve ardından gol kaçırdığımız zaman onun hesabını sorardı! Yani öyle de bilinçli bir taraftar vardı. Taraftar, senin yenilmene ya da berabere kalacağına hiç inanmamış ki… Taraftarlar bu düşünce
ile o kadar rahat geliyordu ki maçlara. Burada yeri gelmişken taraftarlarla
ilgili bir anımı anlatayım: Yine bir maçta Göztepe ile oynuyorduk ve 2-0
öndeydik. Taraftarlar Ali Kemal’in özel çalımlarını, horonunu izlemek istiyordu. Rakip takımın beki benden yaşça daha büyük bir oyuncuydu. Topu
önüne attım ve horon tepmeye başladım. Sonrasında rakip oyuncu topu alayım diye hamle yaptı ama ben erken davrandım ve yine topu aldım. O da
kala kaldı. Sonrasında seyirci coştu tabii… Maç sonunda ise o kişi bana
aynen şu lafı dedi: “Bak Ali, iyi futbolcusun. Bunları bana yaptın ve beni
rezil ettin ama başkasına yapma. Bir gün sana da yapılır. Kimse ile alay
etme!” Ondan sonra da ben o çalımlı horon şeklini bıraktım ve kimse ile
alay etmedim. O kişinin lafı benim için çok önemliydi…

Avni Aker’de birçok kupanız ve birçok maçınız var. Bu süre
içinde de birçok yaşanmışlığınız olmuştur. Unutamadığınız anılarınızdan bizimle paylaşır mısınız?


Avni Aker’de yüzümüz hep güldü… Hani bir takım geldi, bizi yendi
de biz kötü duruma düştük, ağladık gibi bir durumumuz olmadığı için Avni
Aker’deki anılarımız hep güzel anılardı. Ama o süreç içinde benim için Liverpool maçı çok önemliydi. İnsanların geceden kalkıp da sabaha kadar
Avni Aker’in kapılarında nöbet tutmalarını hatırlarım. O zamanki Liverpool da bir dev gibi, yenilmez takımdı. Şimdiki takımlar gibi değildi.
Orada yenip çıkmamız benim için çok büyük anıdır. Yani dünya devini bile
orada çok rahat deviren bir takımdık. O nedenle çok da fazla anım yok.
Çünkü hep yüzümüz güldü. Avni Aker’in bizi ağlatacak bir ortamı olmadı!
Unutamadığım bir anı da 1. Lig’de mücadele ederken kupa maçında 2.
Lig’de yer alan Kocaelispor’la deplasmanda karşılaştık. O müsabakada cezalıydım. 1-0 mağlup olduk. Takım Trabzon’a geldi. Ahmet Suat Hoca soyunma odasına dönüp “Bu takım Ali Kemalspor mu? O olmazsa 2.
Lig’deki bir takımı yenemeyeceğiz mi?” diyerek alay etti. Kocaeli’nde yayınlanan Trabzon haberlerinde ve Trabzon haber gazetelerinde “Hamsinin kafasını koparttık!” diye başlıklar atılmıştı. Onları alarak soyunma odasının duvarına astım. Her idmana gelip
onlara bakıp “Bunları burada boğacağız, kalelerine hapsedeceğiz. Bizimle
nasıl alay ederler?” diyerek kendimizi maça motive ettik. Rövanş müsabakası başladı, daha 15. dakikada 5-0 öne geçtik, rakibe adım attırmadık. Bırakın gol atmayı, orta sahaya bile yaklaştırmadık. Bu demek oluyor ki bir
şeyi istemek ve inanmak şart. Daha sonra Fenerbahçe’ye transfer oldum ve
bir maçta ayağım kırıldı. Trabzonspor’dan arkadaşlar yanıma gelerek ağladılar. Trabzonspor’da oynarken 3 kez ayağım kırıldı. Hiçbir zaman rakip
oyuncuya bir hareket yaparak kart görmedim. Hep hakeme itirazdan kart
gördüm. Ancak Fenerbahçe’de hiç kat görmedim, çünkü orayı Trabzonspor
gibi sahiplenemedim.


Trabzon haberleri transferi yazdı

Transferinizde sizin için insanlar sokaklara döküldü… Nasıl duyguydu o anlar?


Ben 27 yaşında buradan gittim. Bana göre futbolumun en verimli çağıydı. Mesela Fenerbahçe’ye transfer olduktan sonra ilk kez bir maç için
Avni Aker’e geldim. Bizim taraftar affetmez… Yani giden oyuncu tekrar
başka takımla Avni Aker’e geldiği zaman taraftar çok sevdiği biri olursa
onu bağrına basar. Ama çoğuna da hakaret eder. Benim için “Hoş geldin
Ali Kemal” yazan ama Fenerbahçe’ye tepki mesajı içeren pankartlar açıldı.
O pankartlar beni çok gururlandırmıştır. O yürüyüşte de yapacağımız hiç
bir şey yoktu. O zaman derdimizi anlatamadık tabii. Basın ve televizyonlar
şimdiki gibi değildi. Trabzonspor’un borçları vardı ve Şamil abi hepsini
karşılıyordu. Şamil abi sonuçta iş adamı, parasını da alması gerekir. Trabzonspor’da ise para yok. “Ali Kemal’i satalım da en azından düze çıkalım.
Diğer futbolcuların da parasını ödeyelim, başkanın da parasını hâlledelim.”
dediler. Benim transferimle Trabzonspor geleceğini kurtarmaya çalıştı!
Yani hiç istemeden ve ağlayarak gittiğimi çok iyi biliyorum. Çeki önüme
koydular ama imzayı atmadım. Kızgınlığımdan gittim “1 saat sonra gelece-
ğim.” dedim. Bizim yönetici ve onların ikinci başkanı vardı görüşmede. Ne
yapacağımı düşündüm. Ağladım, ağladım ve geri geldim. Küfür ederek imzayı attım. “Lanet olsun size!” dedim ve çektim gittim. Yani istemeden yapılan bir transferdi. O ara tabii taraftar da sevgisini gösterdi. Bazı şeyler
sadece futbol oynamakla ilgili değil… Ben şöyle diyorum: “Bana bu kadar
sevgi olduysa bu sadece futbol ile değildi.” O insanlarla olan diyaloğum,
sahadaki hareketlerim… Farklı yapım nedeniyle belki insanlar bana sevgi
gösterdi. Ben öyle diyorum. “Futbol ile bu kadar olmaz.” diyorum.
Sayın Denizci teşekkür ederiz

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.