Aykut Demir
HİÇBİR ŞEY VE HER ŞEY
9 Aralık 1917. Kudüs, Birleşik Krallık’a bağlı Mısır Seferi Kuvvetleri Komutanı General Edmund Allenby tarafından zapt edildi. Öncelikle Kudüs’ün öneminden ve tarihsel boyutundan bahsedelim.
Kudüs Kenan İlinin merkezi olup Yahudi Kralları, Babil ve Pers İmparatorları ve Roma buradan tüm İsrail bölgesine hükmetmişlerdir.
Ne çok verimli arazilere ne fazlaca endemik bitkiye ne kaplıcalara ne de bir limana sahip olan Kudüs’ün önemi aslında Bereketli Hilal’in Mısır-Suriye bağlantısına hâkim olması, Orta Doğunun karışık ve renkli kültürünün dünyadan izole edilmiş Mısır’la çarpıştığı hat üzerinde olması ve zirai devrimle doğan tektanrıcılığın tarihi merkezi olmasıdır.
Tüm Levant için hayati önemde olan Akdeniz’e çıkış kapısı olmayan Kudüs şehri bu zengin ve bereketli denize Yafa ve Kayserya limanlarıyla bağlı olup Haçlı Devrinde de bu limanlar Akka ile beraber Orta Doğu’yu Avrupa’ya bağlayacaklardır.
Roma devri ile beraber bölgede akan kanlar azalmış olacak, Roma evrensel bir imparatorluğa yaraşır şekilde bölgede barışı, sükuneti ve temel ihtiyaçları sağlayacaktır.
Daha sonradan başlayan Palmira veyahut 3. yüzyıl krizleri bir yana Müslüman Arap işgalciler gelene kadar bölge barış içerisinde kalacaktır. Hz. Ömer döneminde ele geçirilen Kudüs İslam Uygarlığının mistik başkentlerinden birisi olacak, zenginleşen ve bilime gerektiği değeri veren Bağdat yönetimi tarafından değeri asla küçümsenmeyecektir.
Kudüs Haçlılar ve Müslümanlar arasında eşi görülmemiş bir savaş ve paylaşım alanı olana kadar sakin bir yönetim görecek, arada Müslüman emirlerin birbirlerine kılıç çekmesine şahit olacaktır.
Memlukler; kalan son Haçlıları Levant’tan atarak ve Moğolları yerle yeksan ederek yani İslam’ın gördüğü en büyük iki felaketi bertaraf etmek suretiyle İslam’ın psikolojik liderliğini üstlenmişlerdir.
Osmanlıların ise Fatih döneminden beri Memluklere karşı cihanşümulluk iddiası bulunuyor olup bu uğurda pek çok kez savaşacak, iddialarını tazeleyecek ve en nihayetinde Yavuz’un Doğu’ya duyduğu amansız ilgi neticesinde kıyamet kopacaktır.
Osmanlıların Mısır Seferinin başarıyla sonuçlanması neticesinde Napolyon gelene kadar bölgede silah sesleri duyulmayacaktır. Hatta Bâb-ı Âli hac yollarını ve kutsal toprakları koruma politikasına, İslam’ın liderliği iddiasının meşruiyet kaynağı olması sebebiyle özel ilgi duymuştur.
Daha sonradan Mısır-Osmanlı meselelerinde çekişme alanı ekonomik meseleler olduğundan Kudüs pek bir çatışmaya sahne olmayacak ama bu sefer de sahneye Fransa ve Rusya çıkacaktır. Bu iki devlet de Kudüs’teki Hristiyan manastırlarının, kiliselerinin ve cemaatlerinin koruyucu olma iddiasıyla Osmanlı’ya pek çok sefer başvurmuş, İmparatorluk bu taleplere karşı çaresiz kalmıştır.
Dünyanın o zamana dek gördüğü en şiddetli savaş olan I. Dünya Savaşı esnasında Türk tarafı İngilizlerin can damarını boğmak için Süveyş üzerine taarruz fikrine sıcak bakar. Aslında dönemin neredeyse tüm üst düzey İttihatçıları gerçek olamayacak bir hayale kapılmıştır. Kafkasya, İran ve Mısır üzerinden yapılacak eşzamanlı taarruzlarla İtilaf’ı zora sokmak ve Hindistan ve Turan yolunu İmparatorluğa açmak ve buna göre davranmak onlara her ne kadar tatlı gelse de tüm hareketler çetin başarısızlıklarla başlayacaktır.
Süveyş Hareketinin başlangıcında hazırlıkların ve imkanların Süveyş’i değil ele geçirmeye, zorlamaya bile yetmeyeceğini anlayan Cemal Paşa, İstanbul’daki yönetimi sıkıştırarak hem modern silahlara hem savaş konusunda deneyimli alaylara hem de Arap Şeyhlerini isyandan caydırmak için yeterli altına kavuşur.
Alman ve Avusturyalı müttefiklerinin çabasına rağmen bozguna uğrayan Kanal Cephesi, İngilizlerin karşı hücum başlatmasıyla bozguna dönüşür. Alman general von Kresssenstein’in üstün çabaları neticesinde Gazze ve Bi’üssebi hatlarında durdurulan İngilizlerin başına Edmund Allenby atanır.
Allenby bölgeye gelmeden evvel çöl savaşının şartlarını, Filistin coğrafyasını yalayıp yutmuş birisi olarak ordusunu deve hecinsüvarları ağırlıklı olarak kurup hareketli ve mevziye yatmış Osmanlı birliklerini kuşatabilecek bir ordu hazırlar.
Durumun vahametini anlayan Osmanlı Yönetimi Kudüs’e kadar çarpışarak çekilmesine rağmen Kudüs şehrinin hatırasına savaş yoluyla zarar vermemek adına şehri boşaltır ve daha kuzey kısımlara çekilir.
Kudüs’e görece çarpışmasız giren Allenby şehri teslim aldıktan iki gün sonra, hem müttefiki Arapları küstürmemek hem de üç dine olan büyük saygısını göstermek amacıyla şehre yaya olarak girer ki bu saygının tam aksi daha sonra İstanbul’u işgal etmeye gelen Fransız General Frenchet D’esperey de görülmeyecek, kendisi muzaffer bir komutan edasıyla İstanbul sokaklarında beyaz atıyla gezecektir.
Ve iş böyledir Osmanlı’nın Kudüs’ü kaybedişi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.