Prof. Dr. Sıtkı Göksu
Muallim
Öğretmenler günü 24 Kasım 2021 tarihinde kutlandı. Bu vesile ile öğretmenlik-muallimlikten bahsedelim. Muallimlik-öğretmenlik insanın hayatını kuşatır. Çünkü insan “Beşikten mezara kadar” öğrenmeye muhtaçtır.
İnsan ise, dünyaya gelişinde, her şeyi öğrenmeye muhtaç ve hayat kanunlarına cahildir. Hatta yirmi senede tamamen hayat şartlarını öğrenemiyor. Ömrünün sonuna kadar öğrenmeye muhtaçtır.
Hem insan gayet âciz ve zayıf bir surette dünyaya gönderilip, bir iki senede ancak ayağa kalkabiliyor. On beş senede ancak zarar ve menfaati fark eder. İnsanoğullarının hayata yardımıyla, ancak faydalarını çeker ve zararlardan sakınabilir.
Demek ki, insanın yaratılış vazifesi, öğrenmekle mükemmelleşmedir, dua ile kulluktur. Yani, "Kimin merhametiyle böyle hikmetli idare olunuyorum? Kimin ikramıyla böyle şefkatli bir şekilde terbiye olunuyorum? Nasıl birisinin ihsanıyla böyle nazikçe besleniyorum ve idare ediliyorum?" bilmektir. Ve binden ancak birisine eli yetişemediği ihtiyaçlarına dair bütün ihtiyaçları karşılayana acizlik ve fakirlik diliyle yalvarmaktır. Ve istemek ve dua etmektir. Yani, acizliğin ve fakirliğin kanatlarıyla kulluğun yüce makamına uçmaktır.
Demek, insan bu âleme ilim ve dua vasıtasıyla mükemmelleşmek için gelmiştir. Nitelik ve kabiliyet itibarıyla her şey ilme bağlıdır. Ve bütün gerçek ilimlerin esası ve kaynağı ve nuru ve ruhu marifetullahtır (Allah’ı bilme ve tanımadır). Ve onun temel esası da Allah’a imandır.
Bediüzzaman’a sağlığında hizmet etmiş olan talebesi Bayram Yüksel hatıralarında "Dindar öğretmenlere çok ehemmiyet verirdi" diye anlatıyor. Devamını kendisinden dinleyelim:
"Üstadımız, muallimler ziyarete geldiklerinde onlarla çok fazla alâkadar olurdu. 'Şu zamanın dindar bir muallime eski zamanın velileri nazarı ile bakıyorum, çünkü eski zamanda dinî terbiye ebeveyne verilmişti, Bu zamanda o vazife muallimlere verilmiş, muallimin iyisi çok iyi, fenası da çok fena. Çünkü masum çocuklar muallimlere çok dikkat ederler, âdeta mıknatıs gibi hocalarından ne görürse iyiyi de fenayı da çekerler. Muallimin iyisi minare başında, kötüsü kuyu dibindedir. Muallimler için ortası yoktur, ya âlay-ı illiyyinde (en yüksek tabakada, yücelerin en yücesinde) veya esfel-i safilindedirler (Aşağıların en aşağısındadırlar) ortası yok' derdi.
"Onun için dindar muallimlere çok ehemmiyet veriyordu. 'Eğer vaktim olsa, her gün dindar bir muallime on altın lira veririm. Çünkü dünyada benim çocuğum olmadığından, bütün dünyadaki çocuklara şefkat cihetiyle alâkadarım' derdi. Muallimlere ders verirken merhum Hasan Feyzi, Mustafa Sungur, Abdurrahman Yüksel gibi zatları misal verirdi ve 'Sizleri de onlar gibi kabul ettim' derdi. Hem, 'Mustafa Sungur'un okuması mânâ-yı ismîden mânâ-yı harfi hükmüne geçti, onun okuması maarif-i İlâhî hükmüne geçti' derdi ( Son Şahidler 3. Cild, Bayram Yüksel’in Hatıraları).
Muallim-öğretmenlik okul öncesi zamanda başlar. Dolayısı ile “Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir, annesidir. Sonra ilköğretim, lise ve üniversitede devan eder. Oralarda da bu işin ehli olan öğretmenler maddi ve manevi ilimlerde öğrencilere yardımcı olur. Öğrencileri iki dünya saadeti için faydalı bilgilerle donatırlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.