- Teknik direktör yetişmiyor.
- Futbolcu yetişmiyor.
- Başkan yetişmiyor.
- Futbol şube sorumlusu yetişmiyor.
- Yönetici yetişmiyor.
- Spor yazarı yetişmiyor.
- Sanatçı yetişmiyor.
- Sinemacı yetişmiyor.
- Edebiyatçı yetişmiyor.
- Tiyatrocu yetişmiyor.
- Bilim adamı yetişmiyor.
- Öğretmen yetişmiyor.
- Müdür ve idareci yetişmiyor.
- Sebze ve meyve dahi yetişmiyor.
Oysa bu şehrin nüfusu 70'li yıllarda daha 300 bin olmamışken onlarca sinema vardı ve hepsi kapalı gişe yapardı.
İki üç tane tiyatro sahnemiz vardı. Devlet tiyatroları bir ay boyunca full çekerdi.
Ömer Lök, Ahmet Özoğlu, Edip Akbayram, Siyah Örümcekler vardı.
Kavaklıkta piknik yapan insanlar baloya gider gibi en şık kostümlerini giyerlerdi .
Mahallede herkesin kapısı uyuyana kadar açık olurdu. Caddelerimiz güvenli idi. Şimdi jandarma, polis, özel harekat, mit, zabıta gibi kolluk kuvvetlerine rağmen her gün onlarca çatışma olay olurken o zaman esnafa Şahin Kaygısız, asayişe bir bekçi Hamo yetiyordu.
Gençler tam 100' e yakın mahalli sahada birbirinden ödünç aldıkları yırtık kramponlar ile top koştururken şimdikiler uyuşturucu peşinde koşuyor.
Yazık oldu şehrime.
Çünkü o zamanlar belki evlerimiz çok katlı değil hayatlıydı, elbiselerimiz polo değil bedestendi, arabalarımız audi, Mercedes değil hacı Murat 'tı.
Sofralarımızda çok çeşitli yemek yoktu. Ama hepimiz 7'den 77'ye cıvıl cıvıl mutlu Güler yüzlü samimi sıcak kanlı hoş sohbet insanların birlikte yaşadığı harika bir şehirdik.
Şimdi dört milyon nüfus, bu bölgeden değil diğer ülkelerden gelen insanların sadece euro, dolar, arsa, rant, ihracat, ithalat için kerhen bir arada olduğu mutsuz bir şehir. Ve kimsenin kimseyi tanımadığı sadece paranın, siyasi, aşiret, mafya ve mezhep nüfusunun olduğu metropol bir şehir.
Ben şahsen sizi bilmem ama o günkü fukaralığımıza razıyım.
Çünkü bu Gaziantep benim şehrim değil... !
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.