İstikrarda sabit (dönerci mehmet usta), bir bozgun usulü

Şecerdir hadd-i zâtında fakat dehşet verir tâbût

Hacerdir hadd-i zâtında fakat zînet verir yâkût

Bu haftaki mekan değerlendirme yazımızda, çocukluğumdan beri gittiğim ve et döner lezzeti konusunda Gaziantep’in haiz olduğu az sayıdaki iddialı mekandan birisi olan Suburcu Caddesinin hemen aşağısındaki Dönerci Mehmet Usta’yı tetkik edeceğiz.

Aslında bayağı düz ve sıradan bir mekan burası, hiç değiştirmedikleri tasarımı ile candan uzak ve nahoş personelleri kendimi bildim bileli bir değişikliğe uğramadı. Hakeza menülerinde de zaman içerisinde bir çeşitliliğe yer verildiği söylenemeyecektir.

Yağlı ve günü gününe pişirilen dönerleri kendilerinin en büyük meziyeti olmalı. Öyle ya, zaman içerisinde önce fiyatlarını arttırmaları sonrasındaysa bir insana asla yetmeyecek boyuta düşürdükleri porsiyonlarına rağmen, sırf dönerlerinin lezzeti için arada uğrarım.

Sadece et döner üzerine çalışan bu mekan, mutat usul olan yoğurdu iskenderin yanında değil içinde kullanmakta olup baharat ve garnitür sayısını abartmadan hazırladığı pilavla birlikte pilav üstü dönerini de tercih listesine ekletiyor.

Siparişiniz yanında ücretsiz getirdikleri turşu ve biber tabağıyla birlikte yağlı ekmekleri de bulunmakta olup ekstra olarak söylediğiniz salatanın da herhangi bir farklılığı bulunmayan ve fakat fena da olmayan bir salata olduğunu belirteyim.

Ezcümle sırf et dönerinin lezzeti için ortalama üstü fiyatları ve ziyadesiyle içler acısı olan trajik porsiyon ebatına rağmen gittiğim bu mekan hala tercih edilebilir gözükmektedir.

Yazımızın mekan değerlendirme kısmı bittiğine göre, Osmanlı İmparatorluğu için başlayan 10 yıllık kesintisiz savaş ve dağılış sürecinin fitilini ateşleyen, İtalya ile Libya için yapılan savaşa değinmek gerekmektedir.

Bilinmeli ki Avrupa’nın muharip devletleri içerisinde birliğini en geç tamamlayanlardan olan İtalya, kurulduğu günden beri gözü yükseklerde olan bir teşekküldür. Öyle ki İtalya, Fransa ve dağılmak için gün sayan Avusturya-Macaristan devletlerinden İtalyanca konuşan nüfusu koparmak için, ilerde İtalyan sömürgeciliğine evirilecek olan “İrredanta” politikasını ortaya koyarak sıkıştığı kalıbından çıkmaya çalışacak, ardındansa Roma İmparatorluğu hasebiyle tarihsel olarak kendisine bağlı olduğunu düşündüğü Kuzey Afrika’yı ticari arka bahçe olarak görecektir.

Ne var ki Otto von Bismarck’ın 1871’den beri elan dağılmamış savaş bulutlarını Avrupa üzerinden uzaklaştırmak için Fransa’ya Tunus’un işgaline yönelik tavsiyesi, Fransa’nın gözünü Afrika’ya çevirmesine neden olacakken ticari olarak daha kârlı ve kontrolü daha kolay olan Tunus’un potansiyel olarak kaybı, İtalya’yı Trablusgarp, Fizan ve Sireneyka bölgelerinden müteşekkil Libya olarak bilinen toprağı işgal etmeye ve Almanya saflarında yer almaya zorlayacak olduğu gibi İtalya’nın dikkatini Fransa üzerine çekerek Viyana-Roma arasındaki kavgaların çözülmesini de Berlin desteği için elzem kılacaktır.

1890’lardan beri İtalyan bankaları, şirketleri, gazeteleri ve ekabir çevresi Trablus’a doluşarak kendi kültürel havzalarını genişletmek ve İtalya’nın bölgedeki taleplerinin haklılığını kanıtlayacak bir sosyal yapı oluşturmak derdinde olup uluslararası kamuoyu nezdinde de Libya’nın modern dünyanın nimetlerinden faydalanamayarak aç ve geri kaldığını öne süreceklerdir.

Osmanlı İmparatorluğu ise Kuzey Afrika’da merkezi idareye bağlı son toprak parçasının üzerine bilhassa eğilmekle birlikte özellikle Alman sanayici ve yatırımcısını Trablusgarp üzerine sevk etmek suretiyle bir denge yaratmaya çalışacaktır. Binaenaleyh Sultan II. Abdülhamit’in devrilmesine binaen tüm ülkede yersiz bir barış havası esecek ve pek çok garnizon İstanbul’a geri çağrılarak lağvedilecektir.

Uzun zamandır İngiltere, Fransa, Rusya ve Avusturya-Macaristan ile görüşerek gerekli izni almayı başaran İtalya’nın askeri hazırlıkları ise Roma Sefirliği görevini dahi uhde etmiş Sadrazam Hakkı Paşa ve Mahmut Şevket Paşa tarafından tehdit olarak algılanmayacak ve Banco di Roma’ya karşı etkin bir mücadele yürüten Recep Paşa’nın hezar emekle donattığı Trablusgarp Ordusu işlevsiz hale getirilerek Yemen’e sevk edilecektir.

23 Eylül 1911’de İtalyanlar tarafından verilen Libya notasını, rivayete göre o esnada İtalya’dan ithal Jandarma Müfettişi Robilan Paşa’nın evinde briç oynarken öğrenen Hakkı Paşa sonrasında İngiltere ve Fransa’dan destek umacak ve fakat düştüğü gaflet halinden ötürü Libya’nın İtalya’ya çoktan bırakıldığını bilmediğinden daima tarafsızlık mesajıyla muamele görecektir.

En nihayetinde 29 Eylül 1911’de harp ilan eden İtalya’ya karşı koymak için bölgeye, daha önceki ordu tasfiye ve nakil süreçlerine tamamen karşı çıkmış Müşir İbrahim Paşa’nın şahsi meziyetleri sayesinde 2 vapur dolusu askeri malzeme gönderilecek ve halk örgütlenmeye çalışılacaktır. Ne yazık ki limandaki İtalyan gemilerinden de destek alan İtalyan askerleri önce Trablusgarp ardındansa pek çok liman şehrini direnişle karşılaşmasına rağmen zapt edecektir.

Bölgeye sonradan gelecek Osmanlı destekleriyle buluşmak üzere iç kesimlere çekilen Osmanlı kuvvetleri ise Senusiler ile birlikte yerel direnişi organize edecek ve modern askeri eğitim görmüş subaylardan Neşet, Enver, Mustafa Kemal, Ali Fethi, Halil, Nuri, Süleyman Askeri’nin Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın ihtarlarına rağmen bölgeye ulaşması üzerine sert bir sabotaj savaşı başlayacaktır.

İlk işgal kuvveti 25.000 kişi olan İtalyanlar, yapılan sert mukavemete karşılık nizam sağlamak üzere bölgeye üst üste birlik naklederek 100.000 kişilik bir orduyla Libya’yı müstemlekeye çevirmeye devam edecektir. Mamafih İtalya, savaşı kazanmak için Osmanlıları o esnada en zayıf olduğu alandan yani Sultan II. Abdülhamit’in gerek korkusundan gerekse de borçların ödenmesini kolaylaştırmak için çürümeye terk ettiği donanmadan vurarak tahakküm altına almak gerektiğini anlayacaktır. Bunun için İtalyanlar bir ay kadar kısa bir sürede yürüttükleri harekat neticesinde 20 Mayıs 1912’de Cezayir-i Bahr-i Sefid Vilayeti olarak bilinen On İki Ada’yı ele geçirecek ve hatta Osmanlı donanmasının çürüklüğünden faydalanarak Çanakkale Boğazını dahi bombalayacaktır.

Çanakkale Boğazının da savaş alanı olması üzerine Boğazları geçişe kapatan Osmanlılar, uluslararası kamuoyunun ve özellikle İngiltere ve Rusya’nın İtalya’ya baskı yapması sebebiyle savaşın İstanbul’dan uzak şekilde yürütüleceği garantisini aldıktan sonra Boğazları geri açmaya razı olacaktır.

Osmanlılar her ne kadar ilk başta On İki Ada için karşı saldırı hazırlığı yapsa da Levant olarak bilinen Doğu Akdeniz’in pek çok şehrinde İtalyanların bombalı taarruzları, Trablusgarp’ta gidişatın kötü gözükmesi ve İtalyanların stratejik olarak çok önemli olan kıyı sahil şeridinde üstünlüğü ele geçirip iç kesimlere ilerlemekteki isteksizliğine 8 Ekim 1912’de başlayan I. Balkan Harbi de eklenince Osmanlı, 10 gün gibi kısa bir süre de İtalyanlar ile barış muahede ederek On İki Ada’nın geri verilmesi karşılığında kapitülasyonlar karşısında destek kazanmak ve Halifelik hakları saklı kalmak kaydıyla Libya’nın İtalyanlara devrine karar verecektir.

Son olarak söylemek gerekmektedir ki İtalya, On İki Ada’nın Balkan Harbi bitene kadar Yunan donanmasınca işgalini önlemek üzere muvakkaten işgaline ve müdafaasına devam edeceğini bildirecek ve fakat On İki Ada’yı, İkinci Cihan Harbi’nin sonunda Yunan hakimiyetine geçene kadar boşaltmayacak ve izah etmeye çalıştığımız üzere Osmanlı için ardı kesilmeyen savaşlar dönemi başlayarak bir dönemin sonuna gelinecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aykut Demir Arşivi