Cannes Film Festivali izleyiciyle buluşuyor
Sonuçta beklenen gün geldi. Dört hafta önce Fransız sinemaları 3’te 1 kapasiteyle açılmıştı. Yine her zamanki gibi Champs-Élysées üzerindeki 800 kişilik büyük salonda en fazla tabii ki 300 kişiye yakın bir kalabalık oluşmuştu, yan yana oturmamak ve maske takmak koşuluyla. Beklenen iyi haber, Cannes Film Festivali’nin bir yıl aradan sonra ve iki aylık bir gecikmeyle ilk kez yaz aylarında yapılacağıydı. Birinci iyi haber, dört haftadan bu yana Fransız sinemaseverlerin salonlara akın etmesiyle oluşan olumlu gelişmeydi. Sinema, salonlarda gösterilmeye devam edecekti. Sadece televizyon ekranlarında yahut platformlardan gelen sunum üzerinde değil, salonlarda izlemenin keyfi ve anlamını herkes yeniden kavramıştı.
Tabii, bu ortamda Cannes Film Festivali’nin yaz dönemine denk gelmesi nedeniyle farklı birtakım beklentilere yanıt vermek için halka açık plajlarda gösterimlerin artırılacağı belirtildi. Ayrıca Cannes kentinin büyük bir salonlar zincirine sahip olacağı ve bu yeni 14 salonlu ve teknik olanakları son derece modern salonların Cannes Film Festivali sırasında başlayacağı, açılacağı duyuruldu. Yani 6 Temmuz tarihinde festivalin açılışıyla birlikte bu salonlar da hizmete girecek ve gün boyunca yarışmalı film bölümleri sinemaseverlere ve akrediteli izleyicilere sunulacak.
Ayrıca tabii bir buçuk yıllık beklemeden sonra gelen bu seçkiler, her yıl 1800’lere yaklaşan aday film sayısının bu yıl bu kez 2 binin üzerinde olması sonucunu doğuruyordu. Ancak festivalin sanat yönetmeni Thierry Frémaux’nun da vurguladığı gibi bu sadece sayısal bir artış değil, aynı zamanda niteliksel bir gelişmeye de tekabül ediyordu.
TELEFONLA ÇEKİLEN FİLMLER ÇOĞALDI
Bu arada Thierry Frémaux, seçilen filmlerin içinde çok ilginç değişiklikler, farklı temalar da gözlemlendiğini vurguladı. Örneğin, bilgisayarla yahut cep telefonuyla çekilen filmlerin adaylar içinde sayısının çoğaldığı, dünyanın karşı karşıya olduğu sorunlara yönelik birtakım ön alarm zilleri niteliğindeki filmlerin sayısının arttığı, kimlik sorununa ilişkin, güncel temaları işleyen filmler gündemdeydi.
Şöyle söyleyebiliriz; Cannes Film Festivali bir anlamda artistik demokrasinin aynasıdır. Bu bağlamda hem geçmişimize bağlı olarak, bu salgın döneminde kaybettiğimiz dostlarımızı anacağız, hem de çok daha yeni, genişletilmiş salon ve koltuk sayısındaki artışla birlikte daha fazla sinemasevere ulaşabileceğiz. Sonuçta, kırmızı halılı merdivenlerde belki öpüşemeyeceğiz ama yüreklerimiz birbirimizi kucaklayacak.
KAPLANOĞLU, ‘BELİRLİ BİR BAKIŞ’ BÖLÜMÜNDE
Türk sineması için en önemli olan Belirli Bir Bakış bölümünde “Bağlılık-Hasan” filmiyle yer alacak olması. Yine bu bölümde Avusturya’dan, Haiti’den, İzlanda’dan, Belçika’dan ve Çin’den ilk filmlerini çeken yönetmenlerin katılacağını görüyoruz. Yani “Belirli Bir Bakış” bölümü keşif bölümü olmayı sürdürecek.
Bu arada Cannes Film Festivali’nin resmi seçkileri tabii ki 24 filmden oluşan Altın Palmiye adayları üzerine odaklanıyor. Bu adaylar arasında geçen yıldan kalan ve başka festivallere gitmeden Cannes ile bağlılıklarını vurgulayan yönetmenlerin filmleri de bulunacak. Tabii ki bunların en önemlilerinden bir tanesi Wes Anderson’un Fransa’da çektiği “The French Dispatch” adlı film. Bunun dışında listeye baktığımızda yeni katılanlar yanında, yine eski, sadık ve usta yönetmenleri buluyoruz. Örneğin Francois Ozon... Nani Moretti, Altın Palmiye’yi aldıktan 20 yıl sonra Altın Palmiye adayı oluyor “3 Piyano” adayı filmiyle.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.