Büyük günahları işleyen nasıl mümin kalabilir? diye dehşetli bir soru sorulsa bunun cevabı ne olabilir? Kur’an tefsirlerinin izahına bakalım:
İnsanın nefsi, peşin ve hazır bir dirhem (çok az, 3 gr) lezzeti, ertelenmiş, hazırda olmayan, göz önünde bulunmayan bir batman (yaklaşık 8 kg) lezzete tercih ettiği gibi, hazır bir tokat korkusundan, ileride bir sene azaptan daha ziyade çekinir.
Hem insanda hisler-duygular galip olsa-üstün gelse, aklın değerlendirmesini dinlemez. Hevesi-arzusu ve vehmi-kuruntusu hükmedip, en az ve ehemmiyetsiz bir hazır lezzeti ileride gayet büyük bir mükafata tercih eder.
Ve az bir hazır sıkıntıdan, ileride büyük bir sonraya bırakılmış azaptan çok çekinir. Çünkü kuruntuya kapılma ve heves ve his, ileriyi görmüyor, belki inkâr ediyorlar. Nefis dahi yardım etse, imanın yeri olan kalb ve akıl susarlar, mağlûp oluyorlar. Şu halde, büyük günahları işlemek imansızlıktan gelmiyor, belki his ve hevesin ve kuruntunun galip gelmesi ile akıl ve kalbin mağlûbiyetinden ileri gelir.
Fenalık ve heves-arzuların yolu, tahribat olduğu için, gayet kolaydır. “Tahrip kolaydır.” genel bir kaidedir.” İnsanlar ve cinlerden şeytanlık yapanlar, çabuk insanları o yola sevk ediyor. Gayet hayret verici bir haldir ki, ahiret âleminin-hadisin kesin ifadesi ile-sinek kanadı kadar bir nuru, ebedî olduğu için, bir insanın ömür süresinde dünyadan aldığı lezzet ve nimete karşılık gelir. “Dünyanın Allah katında sinek kanadı kadar bir değeri olsaydı (ahirete nisbeten), kafirler ondan bir yudum su bile içemezlerdi. Hadis Meali” Bazı biçare insanlar, bir sinek kanadı kadar bu fâni dünyanın lezzetini, o bâki âlemin bu fâni dünyasına değer lezzetlerine tercih edip şeytanın arkasında gider. İşte bu sırlar içindir ki, Kur'ân-ı Hakîm, müminleri pek çok tekrar ve ısrar ile, tehdit ve teşvik ile, günahtan sakındırıyor ve hayra sevk ediyor.
Bir zaman Kur'ân-ı Hakîmin bu tekrar ile şiddetli irşatları bana bu fikri verdi ki, bu kadar sürekli ihtarlar ve ikazlar, mümin insanları sebatsız ve hakikatsiz gösteriyorlar. İnsanın şerefine yakışmayacak bir vaziyet veriyorlar. Çünkü bir memur, âmirinden aldığı bir tek emri itaatine kâfi iken, aynı emri on defa söylese, o memur cidden gücenecek. "Beni kabahatli görüyorsun; ben hain değilim" der. Halbuki en halis müminlere Kur'ân-ı Hakîm ısrarlı bir şekilde, tekrarla emrediyor.
Bu fikir benim zihnimi kurcaladığı bir zamanda, iki üç sadık arkadaşlarım vardı. Onları insanlardan şeytanlaşmış olanların hilelerine kapılmamak için pek çok defa ihtar ve ikaz ediyordum. "Bizi suçluyorsun" diye gücenmiyorlardı. Fakat ben kalben diyordum ki: "Bu sürekli olarak ihtarlarımla bunları gücendiriyorum, sadakatsizlikle ve sebatsızlıkla suçluyorum."
Sonra, birden hakikat inkişaf etti. O vakit, o hakikatle hem Kur'ân-ı Hakîmin tam halin gereğine uygun ve yerinde ve israfsız ve hikmetli ve suçlamasız bir surette ısrar ve tekrarları yaptığı ve hikmetin ta kendisi ve tam yerinde ve tam şartlara uygun söz söylemek olduğunu bildim. Ve o sadık arkadaşlarımın gücenmediklerinin sırrını anladım. O hakikatin hülâsası şudur ki:
Şeytanlar, tahribat yönünde sevk ettikleri için, az bir amel ile çok kötülükleri yaparlar. Onun için, hak ve hakikat yolunda ve hidayette gidenler, pek çok tedbir ve şiddetli sakınmaya ve birçok kere uyarılara ve çok yardıma muhtaç olduklarındandır ki, Cenâb-ı Hak, o tekrarlar yönünde bin bir ismiyle müminlere yardımını sunuyor. Ve binler merhamet ellerini imdadına uzatıyor. Şerefini kırmıyor, koruyor. İnsanın kıymetini küçük düşürtmüyor, belki şeytanın kötülüğünü büyük gösteriyor.
İşte, ey doğru ve hak yolda olan kimseler, iman etmiş olanlar! İnsan ve cinlerden şeytanlaşmış olanların anılan hilelerinden kurtulmak çaresi: Ehl-i Sünnet ve Cemaat olan doğru ve hak yolda olan kimselerin metodunu karargâh yap. Ve Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın kesin hükümler ihtiva eden emir ve yasaklarının kalesine gir. Ve Sünnet-i Seniyyeyi rehber yap, selâmeti bul. (On Üçüncü Lem'a’dan alıntıdır.)