Şehr-i Ramazan, "Ramazan ayı" anlamına gelir. Çünkü Şehr, Arapça'da "ay" anlamında kullanılmaktadır. Dinimizin beş şartından, farzından biri olan savm (oruç tutmak) hicri takvime göre Ramazan ayında eda edilir. "Hoşgeldin ya Şehri Ramazan" dediğimiz zaman, mübarek Ramazan ayı için "Hoşgeldin Ramazan Ayı" demiş oluyoruz.
Ramazanı karşılamamız lazımdır. Ramazan ayı ile ilgili bilgilerimizi şöyle bir yoklarsak:
Ramazan ayında her amelin sevabı bir bindir. Ramazan ayında vaktin sünneti olan her gece yatsı namazından sonra yirmi rekat teravih namazı vardır. İsteyenler sevabı çok olsun diye zekatlarını, sadakalarını, fakirlere yardımlarını bu ayda yapabilirler. Bu ayda bayramdan önce ödenecek, elimizin-kolumuzun sadakası diyebileceğimiz “fitre” mükellefiyetimiz vardır.
Ramazan Kur’an ayı olduğu için Allah Kelamı Kur’an bu ayda çokça okunur. Kimisi kendisi okur, kimisi mukabelelere katılır, kimisi her sene olduğu gibi bu sene de camilerdeki mukabelelere katılır. Ramazan ayı bizlere sahurlu 15 sahursuz 24 saat açlık ile bir nevi meleklik kazandırır. Ramazan ayı bizzat tecrübe ederek fakirlerin acınacak acı hallerini anlamamızı sağlar. Ramazan ayındaki oruç ile nefsin firavunluk yönü kırılır. İnsanın nefsinin aciz olduğunu, Allah’ın kulu olduğunu anlar. Kulluğa yönelir.
Ramazan Ayı birbirimize karşı kardeşlik, muhabbet, diğerlerini düşünme, kardeşlerimizin nefsini kendi nefsimize tercih etme manalarını canlandırır.
Ramazan Ayı Kur’an’ın tabiriyle bin aydan daha hayırlıdır. Yani bu ay 83 sene ibadet sevabını bize kazandırabilir.
Ramazan Ayında sadece midemize oruç tutturmamalıyız. Gözümüzü, kulağımıza, dilimize, kalbimize, beynimize, zihnimize oruç tutturmalıyız. Ve bu şekilde mükemmel oruç tutmalıyız. O orucun en mükemmeli ise: Mide gibi bütün duyguları kulağı, kalbi, hayali, fikri gibi insani cihazlara oruç tutturmaktır.
Ramazan Ayında dilimizi; yalandan, gıybetten ve kötü tabirlerden ayırmakla ona oruç tutturmalıyız. Ve o dili Kur’an okumak, Allah’ı zikir, tesbih, peygamberimize salavat ve tövbe-istiğfar etmek gibi şeylerle meşgul etmeliyiz.
Ramazan Ayında gözümüzü harama bakmaktan ve kulağımızı fena şeyleri işitmekten yasaklayıp gözümüzü ibrete ve kulağımızı başta Kur’an olarak hak söz dinlemeye sarf etmektir. Bunun gibi diğer organlarımıza bir nevi oruç tutturmaktır. Zaten mide en büyük bir fabrika olduğu için oruç ile ona işlerine ara verdirilse başka küçük tezgahlar, organlar kolayca ona tabi olabilirler.
· Ramazan-ı Şerifteki oruç, hakikî ve halis, azametli ve umumî bir şükrün anahtarıdır. Çünkü sair vakitlerde mecburiyet tahtında olmayan insanların çoğu, hakikî açlık hissetmedikleri zaman, çok nimetlerin kıymetini anlayamıyor. Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara, özellikle zengin olsa, ondaki nimet derecesi anlaşılmıyor. Halbuki, iftar vaktinde, o kuru ekmek, bir müminin nazarında çok kıymettar bir ilahi nimet olduğuna tad alma duyusu şahitlik eder. Padişahtan ta en fakirlere kadar herkes, Ramazan-ı Şerifte o nimetlerin kıymetlerini anlamakla bir manevi şükre erişir.
Allah bizlere bu Ramazan-ı şerifi hakkıyla değerlendirebilen ve bu vesile ile seksen sene ibadet sevabını kazanabilenlerden eylesin. (Amin.)