Doğum ve Sabır

Meslek hayatın doğumlara yetişmeye çalışmakla geçti benim! Doğum doğası gereği ne zaman başlayacağı öngörülemez bir süreç… Eğer dokuz ayını doldurmuş bir anne adayım varsa, tüm hayatımı olası bir doğuma yetişme mesafesinde yaşadım. Yoğun çalışınca da her daim birilerinin son on günü olduğu için YILLARCA TATİLE BİLE ÇIKAMADIM.

İki gün kalırız diye umut ettiğimiz Kıbrıs’ta sadece yedi saat geçirebilmiştik. Bir nevi hamam için Kıbrıs’a gitmiş gibi olmuştum!... (Hastaneye geldiğimizde) Saatlerdir benimle koşturan eşime dönüp, “Akşam yemeği yiyelim mi? diye sordum.

“Şaka yapıyorsun Furkan!”

Hastanenin çok yakınında güzel bir restoran vardı. Tamam, Kıbrıs’ta iki günlük tatil yapamamıştık ama güzel bir akşam yemeği neden yemeyecektik ki!

Neşve her zamanki yorumunu tekrarladı.

“Ben hayata doğum doktoru olamazmışım; bana kalsa bırak hastaneyi, odadan ayrılamam.”

(Doğum ) öncesinde anne-baba adaylarına doğum süreci hakkında tüm detayları anlatmam, onların daha sakin olmalarını sağlıyor; anne-baba adaylarının rahatlığı da bana süreci daha kolay yönetme şansı veriyordu.

Yıllar içinde kazanılan tecrübe ve doğru iletişim becerisi (önemli). Aslında sizi iyi doğum doktoru yapan, bebeği nasıl çıkardığınız değil, verdiğiniz bu huzur oluyor.

Doktorunuza güvenin ve güvendiğiniz doktorla yola devam edin.

Doğumu tek kelimeyle ifade edeceksek bu kelime kesinlikle SABIR olmalıdır. Anne ve doktorun sabrı…

Doğum yatağına aldığımız anne adayımızın üzerini steril örtülerle örtüyoruz. Burası çok önemli bir detay! Doğumhane mahrem bir yer… Anne adayının kendini rahat ve güvende hissedebilmesi için mahremiyetine mutlaka çok dikkat edilmeli!

Doğumda her anne bir kahramandır!

Bodrum’da hava sıcaklığı 31 dereceydi. İstanbul’da ise 17 derece. Ama ben stres içinde koştururken kan ter içinde kalmıştım bile. Havalimanından çıkar çıkmaz ilk taksiye atladım. “Hızlanalım lütfen, doğum var, deyince, (Taksi şoförü) bana Allah analı babalı büyütsün!” dedi. Doğal olarak baba olduğumu düşünmüştü.

Elimi Cebime Attığımda Cüzdan Yok

Elimi cebime attığımda bir de ne fark edeyim! Cüzdanım yok!! Tüm koşuşturmalarım gözümün önünden film şeridi gibi geçmeye başladı. Nerede düşürmüş olabilirdim cüzdanımı? En son taksiden inerken ödeme yapmıştım. Acaba takside mi düşürmüştüm, yoksa ameliyathanede giyinirken mi? Koştururken bilgisayarımı doğumhanede bırakmıştım, kol saatimi ise ameliyat salonunda… Peki ama acaba cüzdanım neredeydi?

Yeni bir koşturma başlamıştı! Cüzdanımı bulamazsam kimliklerim yanımda olmadan uçamazdım. Ameliyat salonuna, soyunma dolaplarına, doğumhaneye tek tek baktım. Bir yandan da telefonda havalimanı taksi durağına ulaşıp durumu izah etmeye çalışıyordum. Sadece bir saatim vardı ve cüzdanımı, kimliklerimi bulmalıydım. Ya da hiçbir zaman kaybetmeden eve geçip pasaportumla mı uçsaydım?

Derken telefonum çaldı. Beni hastaneye uçarak yetiştiren taksi şoförü arıyordu. Şaka gibi! Ben indikten sonra cüzdanı fark etmiş, havalimanına dönmeyip beni beklemişti. Çünkü yolda sohbet sırasında akşam tekrar döneceğimi öğrenmişti ve kimliksiz uçamayacağımı biliyordu.

“Cüzdanınızı kaybettiğinizde nasıl olsa havalimanı durağını ararsınız, siz aradığınızda da telefon numaranıza ulaşır, sizi ararım diye düşündüm,” dedi genç taksi şoförü. Çok şaşırmıştım.

Hem iyi niyetli hem de akıllı bu genç adam sayesinde uçağa yetişebildim.

(Bu yazı Furkan Kayabaşoğlu’nun Nisan 2021’de Kronik Kitap tarafından yayınlanan “Her Doğum Bir Hadise” isimli kitabından alıntılardır. Kendisine böyle güzel bir kitap yazdığı için tebrik ve teşekkür ediyorum.)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri