Doğum mucizesini devamlı görüyoruz. Ancak ülfet ve ünsiyet ile normal bir hadise gibi değerlendiriyoruz. Bu konuda şu üç aylarda bizi irşad eden Kur’an hakikatlerine bakalım. Kur’an’da mealen: “Sizi bir kişiden yaratdı O. Sonra ondan da eşini meydana getirdi. Sizin için davarlardan sekiz çift indirdi. Sizi analarınızın karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılışdan sonra öbür yaratılış (lar) a (kalb ile) halkedib duruyor. İşte Rabbiniz olan Allah (budur). Mülk Onun. Ondan başka hiçbir Tanrı yok. Böyle iken siz nasıl olub da (hakdan) döndürülüyorsunuz? Zümer Suresi 6. Ayet (Hasan Basri Çantay Meali) Kur’an’ı tefsir eden müfessirler “Üç karanlık” tabirini annenin karın duvarı, rahim duvarı ve cenini kuşatan zar (amnion zarı) içindeki tabakalar olarak açıklarlar.
Kur'ân, kâh oluyor ki, Cenâb-ı Hakkın âhiretteki harika fiillerini kalbe kabul ettirmek için hazırlık hükmünde neleri zikreder. Ve zihni tasdike hazırlamak için bir hazırlama suretinde, dünyadaki şaşırtıcı ve hayret uyandırıcı işlerini zikreder. Veyahut geleceğe ait ve ahirete ait olan Cenab-ı Allah’ın şaşırtıcı ve hayret uyandırıcı harika fiilleri öyle bir surette zikreder ki, görünen çok benzerleri ile onlara kanaatimiz gelir. Meselâ,
İnsan, kendisini bir nutfeden (zigottan) yaratdığımızı gör (ür gibi bil) medi mi ki şimdi o, açıkdan açığa müfrit (haddi.ni aşan) bir muhasım (hasım olan, düşmanlık eden) (kesilmekde) dir. Yâsin Sûresi, 36:77. tâ sûrenin sonuna kadar... İşte, şu bahiste, haşir (öldükten sonra dirilme) meselesinde, Kur'ân-ı Hakîm, haşri ispat için yedi sekiz surette, muhtelif bir tarzda ispat ediyor. Evvelâ ilk yaratılışı nazara verir. Der ki: Nutfeden (zigottan) alâkaya (kan pıhtısı, embriyo), alâkadan mudgaya (bir çiğnem et), mudgadan tâ insanın yaratılışına kadar olan ilk yaratılışınızı görüyorsunuz. Nasıl oluyor ki neş'e-i uhrâyı (öldükten sonra ikinci kez yaratılışı) inkâr ediyorsunuz? O onun misli, belki daha kolayıdır.
Hem Cenâb-ı Hak insana karşı ettiği çok büyük iyilikler, ikramlar, bağışları “O, yemyeşil ağaçdan sizin için bir ateş çıkarandır. İşte bakın (ateşi) ondan (çakıb) alıyorsunuz.” Yâsin Sûresi, 36:80 kelimesiyle işaret edip der: Size böyle nimet eden Zat sizi başıboş bırakmaz ki, kabre girip kalkmamak üzere yatasınız.
Hem işaret ederek der: Ölmüş ağaçların dirilip yeşillenmesini görüyorsunuz. Odun gibi kemiklerin hayat bulmasını kıyas edemeyip akıldan uzak görüyorsunuz.
Hem semâvat (gökler) ve arzı (yeri) yaratan, semâvat ve arzın meyvesi olan insanın hayat ve ölümünden âciz kalır mı? Koca ağacı idare eden, o ağacın meyvesine ehemmiyet vermeyip başkasına mal eder mi? Bütün ağacın neticesini terk etmekle, bütün parçalarıyla hikmetle yoğrulmuş yaratılış ağacını abes, faydasız ve boşuna yapar mı zannedersiniz?
Der: Haşirde sizi ihyâ edecek (hayat verecek, diriltecek) Zat öyle bir zattır ki, bütün kâinat Ona emre hazır asker hükmündedir. emr-i kün feyekûn'a (Onun emri, bir şey'i dilediği zaman, ona ancak «Ol» demesinden ibâretdir. O da oluverir. Yâsin Sûresi, 36:82) karşı tam itaatle boyun eğer. Bir baharı yaratmak, bir çiçek kadar Ona kolay gelir. Bütün hayvanları var etmek, yaratmak, bir sineği yaratmak kadar kudretine kolay gelir bir Zattır. Öyle bir Zâta karşı “O, kendi yaratılışını unutarak bize bir misâl getirdi: «Bu çürümüş kemiklere kim can verecekmiş?» dedi.” deyip kudretine karşı acizlikle itham etmekle, “yapamazsın” demekle meydan okunmaz. Allah şu mübarek üç aylarda hem Kur’an’ı daha fazla okumayı, hem de “Kur’an’ın Kalbi” olan “Yasin Suresi’nden bu manaları anlamayı nasip eylesin. Amin.