EY YAHUDİ; ACISI TARİHİ KADAR ESKİ OLAN

Bir insanlık trajedisinden, inançları ve farklılıkları sebebiyle dışlanan ve her türlü mezalime maruz bırakılan bir milletin acısından bahsetmek gerekiyor bugün.

27 Ocak; Uluslararası Holokost’u Anma Günü olarak Birleşmiş Milletler öncülüğünde dünya çapında etkinlikler ve bildirilerle yaşatılmaya çalışılmaktadır. Birleşmiş Milletler soykırımı önlemeyi kendisine varoluş sebebi edinmiş olup Holokost’u unutturmamayı ve yeni nesillerin insan haklarına saygılı eğitilmesini denetlemeyi vazife edinmiştir.

Bugün hepimizin diline pelesenk olan soykırım suçu tarihte ilk kez Nazilerin, Yahudilere uyguladığı katliamcı politikalarından doğmaktadır. Soykırım tabiri de bir Polonya Yahudisi yani Aşkenaz olan Raphael Lemkin tarafından tasarlanmış olup kendisi Ermeni ve Tasmanya Olayları gibi tartışmalı karşılıklı kitlesel düşmanlıklar üzerine de çalışmıştır.

Elbette dünya tarihinde daha önceden birçok kez soykırım suçu işlenmiştir ama belirli bir sınırlar içerisinde var olan bir halkı topyekûn imha girişimi daha önce hiçbir zaman Yahudilere yapıldığı kadar yıkıcı etkileri gerisinde bırakamayacaktır.

Bu etki öylesine büyük bir domino hareketini doğurur ki, Yahudilerin ellerinde kalan ve vatan diye addedebilecekleri son yerin yani Doğu Avrupa kültürel açıdan nihai bir iflasa sürüklenecek, dünya kamuoyunda Yahudilere özgü bir devlet kurulması için sesler yükseltilecek ve türlü müşkül durumu atlatan Yahudi halkı için İsrail’de bir devlet kurulacaktır ki devletin teşekkül aşamasına dair tartışmalar bir başka zamanın konusudur. Ki bu devlete karşı Orta Doğu’da mevcut bulunan Arap Krallıklarının ve sonraki Nasyonel Sosyalist Baasçı İktidarların düşmanca tavırları sebebiyle, Yahudiler hala tehdit altında yaşamaktadır.

Tam aksine, misâlen Azerbaycan ve Kuzey Irak gibi dini yönetim yerine görece seküler Müslüman toplumların arası İsrail ile gayet samimi olup darısının ülkemiz içinde olması en büyük temennimizdir ki aklıselim düşününce İsrail ile toplumsal çıkarlarımızın Orta Doğu’da refah ve barış için ne derece uyduğunu da anlayabiliriz. Ne de olsa tarihimiz bir, dostumuz bir ve hatta Orta Doğu üzerine çökmüş Molla Rejimi ve Yeşil Kuşak düşmanlığımız da birdir.

En nihayetinde 4000 yıllık sürgün son bulmuş ve Yahudiler Hz. Davut ve Süleyman’ın krallığına geri dönmüşlerdir. Yolları önce Mezopotamya’ya sonra Roma’ya, İspanya’ya ve Doğu Avrupa’ya giden Yahudiler; kutsal kitaplarında bahsedilen Vaat Edilmiş Krallığın merkezine nihayet kavuşmuşlardır.

Sanmayın ki Yahudilerin maruz kaldığı ilk mezalim 6 milyon Yahudi’nin katledilmesiyle ve Doğu Avrupa Yahudi kültürünün bir başka deyişle Aşkenazlığın tasfiye edilmesiyle sonuçlanan Nazilerin uyguladığı soykırım politikasıdır. Aksine Yahudiler, Mısır’dan Çıkış vakasından beri hâkim iktidarlar tarafından dışlanacak ve türlü eziyetlerle muameleye tâbi olacaklardır.

Bir önceki “Endülüs Dedikleri” yazımda anlatmaya çalıştığım üzere Yahudilerin; İsrail ilinden sürülmelerinden beri aidiyet hissettikleri, toplum yaşamında ve yönetici cemiyetinde kendisine yer bulabildikleri yegâne toplum İslam toplumudur.

Dinleri, soyları ve inanç esasları birbirlerine fazlasıyla benzeyen Yahudi ve Müslüman toplumu birbiriyle asla çatışmaya girmeyecektir. Abbasi devrinden Sultan Abdülmecit dönemine kadar uzanan dönemde Yahudi hekimler, çevirmenler ve tüccarlar Halifelerin hemen yanında yer almıştır. Hatta denilebilir ki İslam coğrafyasında tek bir şehir yoktur ki Yahudi etkileri bulunmasın, görülmesin.

İspanya’da Gırnata Emirliğinin yıkılmasını binaen Hristiyanlar tarafından Yahudiler ve Müslümanlara yöneltilen kitlesel nefret hareketi ve kovulma sürecinde Osmanlı Sultanı II. Bâyezîd’in gönderdiği gemiler Yahudileri Osmanlı topraklarına taşıyarak Yahudi Kültürünün zirvesi olan Sefarad’ı korur ve himaye eder.

Kanuni Yahudilere İsrail’de toprak tahsis eder, II. Selim Yahudi tüccarları divanında ağırlar ve hatta Fener Rum İsyanı sonucunda Yunan tercümanlara artık güven olmayacağını anlayan Bâb-ı Âli mütercimlik işini Yahudilere bırakır. Sultan II. Abdülhamit’in şahsi malvarlığını yöneten Yahudi paşalar, topraklarımızda ticaret yapan ve güzide şehrimizde dahi faaliyet gösteren Yahudiler bu topraklarda asırlarca sükutla meskûn oldu.

Sizden öncekilere sorunuz, 60 sene öncesine kadar Antep’te yaşayan ve havraya giden Yahudilerden bihaberler mi? Ve sonra düşününüz; Cumhuriyet tarihimiz boyunca dahi sıkı müttefikimiz olmuş Yahudi toplumuna vefamızdan ötürü Holokost’u anma borcumuz var mıdır, şayet varsa ülke çapında hele Yahudilerle gayet iyi anlaşan Antep’te Yahudilerin tarih boyunca yaşadığı acılar neden anılmamaktadır?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri