Ey, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış; Güneydoğu’nun incisi Antep! Ne oldu sana? Pek bir tasalısın bugünlerde. Yoksa yaz seni terk etti diye mi üzülüyorsun? Eğer onun için üzülüyorsan boş ver hiç üzülme. Zaten tekrar gelecek bu yaz.
Ah Antep! Artık sararıp solmaya başlamışsın. Kale altında etrafını süsleyen ağaçlara da ne oldu böyle? Yaprakları mı terk etti yoksa? Baksana, yaprak kalmamış hiçbirin dallarında.
Tabi ya… Unutmuşum. Artık sonbahar geldi değil mi? Her şeyin her şeyinden artımla vakti geldi. Onun için böyle kararmış dünyan. Ayrılık vakti... Ayrılığın vakti…
Sen zaten sonbaharda da güzelsin be Antep! Bak güneşe, nasıl da renk vermiş etrafına. Nasıl da ihtişamın var öyle senin bugün.
Ah bu manzarayı görüp de duygulanmamak…
Elde mi sanıyorsun?
Her halin gerçi içimi kıpırdatıyor ama bugün daha farklı. Hüzün dolu bir bakışın beni de hüzünlendiriyor dolayısıyla.
Dülükbaba’da, Burç’ta, Erkiçe’de dökülmüş yaprakların arasında hafif esintiyle dolaşmanın keyfi çok başka bir bilsen. Tabakhane’nin, Kurtuluş’un, Bey Mahallesi’nin tarihi dokunuşuna ne de güzel bir eser bırakmış öyle sonbaharın gelişi. Gaziler’den Eski Buğday Arasası’na uzanan yoğun insan seli bürünmüş montlara; sonbaharın esintisine kaptırmış kendisini.
Kavaklık’ın ağaçları yaşlanmış bedenleriyle yoldan geçenleri süzerken bu denli keyif alan bizleri düşün de üzülme Antep!
Hafif bir rüzgarla okşuyorsun şimdi beni. İçerisinde küçük bir nağmeyle bana fısıldayan bir rüzgar bu. Ne denli tatlı geliyor biliyor musun? Yağmur mu yağıyor, yoksa bu hüzünden duygulandın da bize mi gösteriyorsun? Her nedir bilmem ama Alleben Deresi bu durumdan çok memnun görünüyor. Baksana nasıl da dans ediyor usul usul öyle.
Ah be Antep!
Sonbaharda Antep…
Sararmış yüzünle bile içimi aydınlatan Antep…