Birinci Dünya Savaşının sonuna doğru ABD’nin savaşa girmesi ve Almanya’da başlayan ekonomik durağanlık sebebiyle İtilaf Devletlerinin savaşı kazanacağı belli olmaya başlamıştır. Alman İmparatorluğu atacağı son mermilerin hedefine ulaşmaması halinde tıpkı bir sene önce Çarlık Rusya’sı gibi tarihe karışacağının bilincindedir.
El’an ABD askeri cepheye girmediğinden Almanya taarruzlarını son bir kez daha şiddetlendirirken İngiltere Rusya’nın savaştan çekilmesiyle alt üst olan Orta Doğu paylaşımını gözden geçirmek zorunda kalır.
Lakin Fransız ve Arap taraflarının karşı çıkması hasebiyle İngiltere verdiği pek çok sözden dönmek zorunda kalacaktır.
Keza İngiltere sadece Rusya, Fransa ve Araplara değil, İtalya ve Yahudilere de türlü sözler vermiş, vaat üstüne vaat sunmuştur.
İstanbul’da endişeyle takip edilen ve İttihatçıların sırf İngiliz ve Rus korkusuyla savaşa giriş çabasının doğruluğu bir kez daha gün yüzüne çıkacaktır.
Sözlerini elinden geldiğince tutmaya ve müttefiklerini kaybetmemeye kararlı olan İngiliz Hükümeti 2 Kasım 1917 tarihinde İsrail Devletinin kurulması için özel çabalar gösteren Lord Rothschild’e Hariciye Bakanı olan Lord Arthur Balfour vasıtasıyla Balfour Deklarasyonu olarak anılan bir mektup göndererek “Filistin’deki mevcut Musevi olmayan toplumların … sivil ve dini haklarına zarar verecek hiçbir şeyin yapılmayacağı açıkça anlaşılmalıdır.” demek suretiyle İsrail için bir teminat verilmiştir.
Eskiden böylesi bir adıma pek sıcak bakmayan İngilizlerin bu konudaki sert tutum değişikliğinin sebebi Osmanlı’nın düşman cenahta yer alması ve Arapların tüm Orta Doğu çapında baskın unsur haline gelmesinin engellenmesidir.
Nitekim İngiltere daha sonraki zamanda bağımsız Arap devletlerine karşı İsrail’i Süveyş Krizi esnasında olduğu gibi destekleyecek ve İsrail’in Avrupa için güvenli bir liman haline gelmesine sebep olacaktır.
Varoluşsal olarak birbiriyle pek iyi geçinemeyen iki kuzen ırkın, yani Arap ve İbrani’nin küçücük topraklar için birbirinin boğazına yapışmasının tek sebebi din de değildir. İbraniler iki bin yıl önce yönetimini kaybettikleri Filistin’de, Adolf Hitler’in zulmü gibi bir zulme tekrardan uğramamak için kendilerine bir anavatan inşa etmek isterken Araplar da görece azınlıkta kalan bir topluluğa burunlarının dibinde bağımsızlık verilmesi fikrine tiksinerek bakarlar.
Anılmalıdır ki İngiltere, işgal ettiği topraklardan İkinci Dünya Savaşının sonuna kadar çıkmayacak daha sonraysa ABD’nin öncülük ettiği yeni düzende Sovyetlere karşı yalnız kalmamak için İmparatorluğunu kendi elleriyle dağıtacaktır.
Rahatça söylenebilir ki, Osmanlı ve görece İngiliz hakimiyetinden sonra bölgede kan durmak bilmemiş, bazı husumetler günümüze kadar ulaşmış ve iki toplumun arasına kurutulamaz nifak tohumları ekmiştir.
Sanılmamalıdır ki, tarihsel düşmanlık bugün rasyonel davranmayı güçleştirsin. Aksine bugün İsrail’de Binyamin Netenyahu’nun gittikçe otoriterleşen yönetimine karşı içinde Arap partileri ve milletvekillerinin olduğu bir koalisyon, uzun süredir başbakan olan Netenyahu’yu seçimlerde al aşağı ederek ortak ve müreffeh bir yaşam için ellerinden geleni yapmışlardır.
Istırabın ve gözyaşının oluk oluk aktığı topraklarda kurulan ve bir başarı hikayesi olan bu koalisyon umarım tüm toplumlara örnek olarak ülkelerinin sırtına yapışmış kenelerden kurtulmak için el ele vermeleri gerektiğini hatırlatır.
Ne olursa olsun, bölgedeki karışıklığın asıl sebebi İngilizlerin takriben 100 yıl önce kurulu nizamı kabul etmeyerek Avrupa’daki bazı çevrelerin isteği üzere bağımsız bir Yahudi devleti kurma rüyası olup bu rüya hem İngilizlere hem Araplara hem İsrail’e çok kanlı bir miras bırakmıştır.
Denildiği üzere; Kudüs Sorunu sadece siyasi veya sadece dini bir sorun değildir. Kudüs Sorunu, Orta Doğu halklarının tıpkı geçmişte olduğu gibi gelecekte de beraberce yaşayabilmeye verecekleri cevaplardan teşekkül bir sorundur.
İstanbul’dan Kudüs’e, Doha’dan Kahire’ye ve Şam’dan Bakü’ye bir refah ve ticaret bölgesi kurulmak istenirse ,tıpkı geçmişte olduğu gibi, ülkeler ve hizipler birbirlerine silah değil bu toprakların kadim ağacı olan zeytin dalı uzatmalıdır.
Yeniden belirtmeye lüzum olmamakla birlikte, bu topraklar tarih boyunca bilimin, ticaretin ve çok kültürlülüğün sembolü olmuştur.
Eski zamanın güzel ama beyhude anılarını yad etmek yerine parlak ve güzel bir gelecek kurmak dileğiyle.