Bugün Amasya Görüşmelerinin yıldönümü. İlk yazımda Midhat Paşa’dan bahsetmiş ve kendisinin İmparatorluğun dört bir köşesinde Tanzimat Reformlarını yaymak üzere görev aldığını belirtmiştim. Bu defa ise İmparatorluğun dört bir köşesinde görev almak üzere dağılan bir grup kahramandan bahsedeceğim ama bu defa bahsettiğim adamlar reform için değil İmparatorluğu müdafaa etmek üzere vazife başı yapacaklardır.
Peki kim bu adamlar?Milli Mücadele’nin büyük paşaları. Dönem basınının diliyle Halâskârân-ı İslam yani İslam’ın Kurtarıcıları. Bu 14 paşadansa ilk 5’i tarihimiz açısından çok önem arz etmektedir.
Milli Mücadeleyi başlatan ilk 5 paşa olan bu paşalar Gazi Mustafa Kemal, Rauf Orbay, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy ve Kazım Karabekir olup gerektiğinde İtilaf Devletleri İşgal Komutanlarının ellerinde kukla olmuş İstanbul Hükümetini karşılarına alıp idam fermanlarına, gıyabi yargılamalara ve hatta dinden çıktı fetvalarına göğüs gererek bir meşaleyi tutuşturmuşlardır.
Öyle ki bu asılsız iddialara karşı dönemin saygın müftüleri Rifat Börekçi ve Mehmet Vehbi Efendi tarafından, Anadolu’da bulunan diğer işgal karşıtı müftüler de örgütlendirilerek Milli Mücadele safında yer almaları sağlanmış ve İstanbul Hükümetinin şeriat ve İslam temelli propagandalarını bastırmayı bilmişlerdir.
Dediğim gibi; dini yapılanma içinde böylesi bir kargaşa varken ve haysiyet sahibi kişilerce İşgal reddedilirken yükselmeye başlayan Kuvvacı akımına İstanbul Hükümetinin tepkisiz kalması düşünülemez. İstanbul’dan Anadolu’ya geçemeyen, İngiliz İşgal Komutanlığından kendi başkentinden kendi memleketine gitmek için izin alamayan paşalar da İstanbul’da Anadolu direnişi için ellerinden geleni yapmaya çalışacaktır.
Öyle ki Malta Sürgünü sonrasında pek çok paşa gayrimeşru yollardan Anadolu’ya geçmeye çalışacak, halktan ve gerçeklikten koparak yaşayan Saray’a karşı tepkilerini Anadolu’da göstermeye çalışacaktır.
Ama henüz bu olaylar yaşanmadan önce 5 büyük paşa gidişatın kötü olduğunu fark ederek görev bahanesiyle Anadolu’ya naklini isteyerek Anadolu’da örgütlenmeyi kafalarına koyarlar. Bahsedilen 5 paşanın büyüklüğü de buradan gelir. Daha işgallerin ciddiyeti hissedilmeden ve müesses nizamın bozulmuşluğu ayan beyan ortaya çıkmadan kendilerini vatan uğruna ateşe atacaklardır.
Sanılmamalıdır ki bu beş büyük paşa bu yola sadece kendi inisiyatifleri ile çıkmamışlardır. Mondros Mütarekesi sonucunda cepheden geri gelen paşaların İstanbul’da toplanması adı sanı olmayan bir hizbin doğmasına sebep olmuştur. Bu paşalar pek çok gece kendi evlerinde toplanarak Boğaz’da bekleyen İşgal Filosunun yarattığı tehdidi, Anadolu’da başlayan işgallerin haksızlığını ve tedbirleri tartışacaklardır.
Öyle ya Ahmet İzzet Furgaç’ın kurduğu hükümette bile Mustafa Kemal Paşa’nın zamanında İstanbul’a yetişmesi halinde Harbiye Nazırlığı yapması düşünülmüş ve fakat bu plan Ahmet İzzet Paşa’nın sağlık sorunları sebebiyle Sadaret’ten istifası sonucunda suya düşmüştür.
Daha sonra ise Murat Bardakçı’nın deyimiyle ve okunası kitabına atfettiği isimle “Bir Devlet Operasyonu” yapılarak İmparatorluğun üç parçasına üç fevkalade yetkili müfettiş atanır ki işgaller karşısında Anadolu’da daha güçlü bir otorite sağlansın. Öyle ki Cevat Paşa Mustafa Kemal’e Pera’daki toplantılardan birinin çıkışında bir gün, “Aklında ne var Mustafa?” diye sorar, Gazi Paşaysa “Gerekeni yapmak.” diyerek cevap verir.
Anadolu sınırının güvenliğinden sorumlu olan Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı Müfettişliğine Filistin Cephesinde başarısızlıklarıyla can yakan Mersinli Cemal, İstanbul ve Edirne’nin güvenliğini sağlayan 1. Ordu’ya Fevzi Çakmak ve en acil sorunu haiz olan Doğu Anadolu’ya Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişliğine atanır.
Arada yaşanan süreç bir yana, Sivas Kongresini tüm çabalara ve düzenbazlıklara rağmen engelleyemeyen Damat Ferit hükümeti düşerek yerine uzlaşmaya açık Ali Rıza Paşa atanır. Ali Rıza Paşa’nın Anadolu’ya yolladığı Salih Paşa, Amasya’da tam da bugün iki savaş kahramanı paşa yani Mustafa Kemal ve Rauf Orbay’la görüşerek Heyet-i Temsiliye nezdinde Sivas Kongresi ve Anadolu ile pazarlık yaparlar.
Alınan kararların en çarpıcısı Meclis-i Mebusan’ın bağımsız karar alması amacıyla İstanbul dışında toplanmasının taraflarca kabulü olup bu karar İşgal Komutanlıklarınca tehdit olarak algılanmış ve meclisin İstanbul’da toplanmasına neden olunmuştur.
Vatanın bölünmez bütünlüğü ve milletin daimi varlığının kabulüyle Anadolu Hareketi meşruiyetini İstanbul’a kabul ettirmiş, İstanbul’daki yozlaşmış ve çürümüş iradeyi Milli Mücadele’ye diz vurdurmuştur.
Anadolu’nun dört bir köşesinden gelen delegeler İstanbul’da toplanarak Anadolu Hareketinden aldıkları ilhamla Misak-ı Milli’yi kabul ederler ki adım Anadolu’nun işgaller karşısında tepkisinin tüm dünyaya ilan edildiği en ikonik anlardan birisi olup İstanbul-Kabataş’ta toplanan bu Meclis Boğaz’da toplarını doğrultmuş İşgal Kuvvetlerine karşı Saray ve Hükümet’in veremediği tepkiyi vermiştir.
Bu emsal bize göstermektedir ki; mesele vatansa tahtlar, taçlar ve saltanatlar geçicidir.