Alacak ve borç ilişkisi yaşamın olmassa olmazı ve tam merkezindedir. Bu borç ilişkisinde , borçlu olan şirket yada kişi borcunu ödemez yada sorumluluğunu yerine getirmez ise; Bir uyuşmazlık ortaya çıkar, işte bu şekilde uyuşmazlık olan durumlarda alacaklı kişiler problem yaşarlar. İcra-İflas hukuku da bu uyuşmazlık sebebiyle ortaya çıkan kaos ortamını engeller. Bunu da derece zordur. Tüketicinin değişen tercihleri, piyasanın durumu, daha becerikli rakiplerin ortaya çıkması ve sair sebeplerle her şirket, bir gün gelir kapanabilir. Bu ortadan kalkış, iflas şeklinde cereyan edebileceği gibi, devrolma, satın alınma veya usulüne göre fesholma şeklinde de tecelli edebilir. Mevzu olan alacağın nasıl elde edileceğini, alacaklı kişinin hangi haklara haiz bulunduğunu, borçlunun veya alacaklının haklarını, borçlunun /Alacaklının açabileceği davaları ve iptal taleplerini, borç ödenmediğinde mal varlıklarına el konulmasını ve bunun nasıl işlediğini icra-iflas hukuku belirlemektedir.
Bu minvalde İcra Dairesi ile İflas Dairesini birbirine karıştırmamak gerekir. İcra Dairesi ,icra takibinde ilk olarak başvurulan , takibin başlatıldığı yerdir. Oysa İflas Dairesi , Ticaret Mahkemesinin İflas kararından sonra iflas sürecinde görev almaktadır ve sonradan başvurulacak bir organdır.
Bu kapsamında İcra İflas Hukukunun en önemli parçası mütemmim cüzü olan İFLAS DAİRESİ ve İFLAS konusunu ayrı düşünmek gerekmektedir. Günlük yaşamamızda borçlunun bütün mal varlığını tüketmesi iflas etmiş olması olarak görülmektedir. Oysa; En önemli husus; hukukta borçlu bütün mal varlığını tüketse bile bir Ticaret Mahkemesince hakkında iflas kararı verilmediği sürece , iflas etmiş sayılmaz. Günlük dilde kullanılan iflas sözcüğü ile hukuk terminolojisinde kullanılan İflas arasında önemli farklar vardır. İcra ve iflas hukuku, özel hukuktan doğan hakların tesliminde son noktadır. Bir mahkeme kararı veya kambiyo senedi gibi haklılığı ortaya koyan güçlü bir kanıt bulunsa bile bunların doğru bir şekilde takibe konulmadığı durumlarda, haklılığın bir ilamla ya da diğer kanıtla saptanmasının hiçbir önemi kalmayabilir. Yine bir iflas tasfiyesinin yanlış yürütülmesi, tacirin ya da alacaklılarının hak ve alacakları noktasında sürümcemede kalmasına ve bunun akabinde mağduriyete neden olabilir. Bu bakımdan bu hukuk dalının uygulamadaki önemi büyüktür. İflas yoluyla takip yalnızca para ve teminat alacakları için mümkündür. İİY md.42/1
İflas Ticaret Mahkemesi tarafından iflasına karar verilen bir borçlunun haczedilebilen bütün mal varlığın cebri (zorla) icra yoluyla paraya çevrilerek bundan bilinen bütün alacaklıların tatmin edilmesini sağlayan toplu bir cebri icra yoludur. İflasa tabi bir borçlu yasada öngörülen koşulların gerçekleşmesi halinde alacaklıların talebini beklemeden Ticaret Mahkemesine başvurarak kendi iflasını da isteyebilir.
İflas Dairesinin görevi Ticaret Mahkemesinin borçlunun iflasına karar vermesi ve bu kararın iflas dairesine bildirmesi ile başlar. Hukukumuzda kural olarak tacirler iflasa tabidir (İİY m.43;TTY m 18/1
İflasa tabi kişiler üçe ayrılır.
1-Tacirler (Gerçek kişi tacirler, Tüzel kişi tacirler) olarak ikiye ayrılır.
2-Tacirler gibi sorumlu olanlar
3-Tacir olmamalarına karşın , özel yasa hükümlerine göre iflasa tabi olan kişiler
Küçük ve kısıtlılara ait ticari işletmeyi bunların adına işleten Yasal Temsilci tacir sayılmaz. Tacir sıfatı , temsil edilene aittir. Ancak yasal temsilci ceza hükümlerinin uygulanması yönünden tacir gibi sorumlu olur (TTY m. 13).
Alacaklılar alacaklarını borçlunun haczedilebilen bütün mal varlığından almaya çalıştıkları için borçlunun bütün alacaklılarının tatmin edilmesi amaçlanır ve borçlunun haczedilen bütün varlığı tasfiye edilir. Borçlunun iflas açıldığı zaman sahip bulunduğu mal ve haklarına el konur. Bu mal ve hakların tamamı İflas masasını oluşturur.
Alacaklılar arasında eşitlik vardır. İflas kararını almış olan alacaklının yada alacağını diğer alacaklılardan önce iflas masasına bildirmiş olan bir alacaklının kendi içinde diğer alacaklılara oranla kural olarak bir önceliği yoktur. Ancak (İİK 206 md. belirtilen Adi ve Rehinli alacaklıların sırasında belirtilen hususlar çerçevesinde )
Yazıma son verirken; bugün tüm dünya büyük bir krizle karşı karşıya, her ülke kendi payına düşeni fazlasıyla alıyor. Bundan sonra hiçbir ilişki eskisi gibi olmadığı kaçınılmaz bir gerçek. Bazı durumları görmezden gelmek vicdani olarak sorumluluktan bizleri kurtarmaz. Bu yüzden ne oldum değil, ne olacağım demeli.