Şu Nurâni Zat (A.S.M.) imâna irşat eden, Resul-i Ekrem (A.S.M.) en Kerim en cömert olan peygamberimizdir (A.S.M.).
bak nasıl neşrettiği hakikatın nuriyle, Hakkın ziyasıyla, insanlığın gecesini gündüze, kışını bahara çevirerek, âlemde yaptığı inkılâb, değişme ile âlemin şeklini değiştirerek nurâni bir şekle sokmuştur. (Mesnevi-i Nuriye’den.)
Peygamberimiz Resûl-i Ekrem (asm) güzel ahlâk üzerinde özellikle durmuş, ahlâkî erdemleri tamamlamak için gönderildiğini söylemiş (Muvatta, “Hüsnü’l-huluķ”, 8; Müsned, II, 381) ve yüzünü güzel yarattığı gibi huyunu da güzelleştirmesi için Allah’a dua etmiş (Müsned, I, 403; VI, 68, 155), mükemmel imanın güzel ahlâklı olmakla sağlanabileceğini bildirmiştir. (Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 15)
Onun başkalarına tavsiye ettiği ahlâk ilkelerini hayatı boyunca uygulaması (Buhârî, “Rikak”, 18) bu ilkelerin daha çok benimsenmesini sağlamıştır.
Peygamber Efendimizin (asm) bu özelliklerinden bazıları:
Herkese değer verir ve hiçbir şekilde nezaketi ihmal etmezdi.
Gördüğü insanlara ayırım yapmadan önce o selâm verir, erkeklerle tokalaşır, muhatabı elini bırakmadıkça o da bırakmazdı.
Karşısındakine bütün vücuduyla dönerek konuşur ve muhatabı yüzünü çevirmedikçe Resûl-i Ekrem (asm) de çevirmezdi. (Tirmizî, “Sıfatü’l-kıyâme”, 46)
İnsanlara güzel söz söyler, güler yüz gösterir ve böyle davranmanın sevap olduğunu söylerdi. (Buhârî, “Sulh”, 11, “Edeb”, 68; Tirmizî, “Birr”, 36)
İki şeyden birini yapmakta serbest bırakıldığında, kolay olanı tercih ederdi. (Buhârî, “Menâkıb”, 23; Müslim, “Fezail”, 77)
Kendisi binek üzerindeyken yanında bir başkasının yaya yürümesinden rahatsızlık duyardı. (Ebû Dâvûd, “Edeb”, 127, 128)
Kendisini evlerine davet edenleri kırmaz ve gönüllerinin hoş olması için orada nâfile namaz kılardı.
Birinin yanlış bir davranışını veya uygun olmayan kıyafetini gördüğü zaman utandırmamak için ona hatasını söylemez, bu uyarıyı başkalarının yapmasını tercih ederdi. (Ebû Dâvûd, “Tereccül”, 8)
Ağzından çirkin söz çıkmaz, ahlâkı güzel olanın hayırlı insan olduğunu söylerdi. (Buhârî, “Edeb”, 38)
Hayatında hiçbir kadını ve köleyi dövmemiş, şahsına yapılan haksızlıktan dolayı intikam almamıştır. (Müslim, “Fezail”, 79)
On yıl boyunca hizmetinde bulunan Enes b. Mâlik’e bir defa bile kızmamış, yaptığı bir hata yüzünden onu azarlamamıştır. (Müslim, “Fezail”, 51)
Son derece edepliydi ve hayânın imandan olduğunu söylerdi. Bir şeyden hoşlanmadığının ancak yüzünden anlaşıldığı, hanımların bazı özel hallerine dair sordukları sorulara cevap verirken oldukça zorlandığı belirtilmektedir. (Buhârî, “Hayız”, 13, 14, “Salât”, 8, “Menâkıb”, 23, “Edeb”, 72, 77)
Kötülüğe kötülükle karşılık vermez, insanları bağışlayıp kusurlarını görmezden gelirdi. (Tirmizî, “Birr”, 69)
Görgüsüz bedevîlerin kaba davranışlarına rağmen, bu davranışlar karşısında gülümsemekle yetinirdi. (Ebû Dâvûd, “Edeb”, 1; Nesâî, “Ķasâme”, 23, 24)
Ganimet dağıtırken kendisine âdil davranılmadığını söyleyen bir kimsenin saygısızlığına kızmakla beraber Hz. Mûsâ’nın daha ağır hakaretlere sabrettiğini belirterek tahammül göstermiş (Buhârî, “Farzu’l-humus”, 19; “Meġāzî”, 56) ve Huneyn Gazvesi’nden dönerken ganimetleri bir an önce taksim etmesini isteyen bedevî Araplar’a kendisinin cimri olmadığını, elinde sayılamayacak kadar çok mal bulunsa bile hepsini kendilerine paylaştıracağını ifade etmiştir. (Buhârî, “Cihâd”, 24)
Bir yolculukta mola verildiğinde Resûl-i Ekrem’in ağaca asılı kılıcını alarak, “Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?” diyen bir bedeviye, “Allah kurtaracak.” diye cevap vermiş, bu cevabın şaşkınlığıyla kılıcını elinden düşüren bu şahsa, “Ya şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?” diye sorduktan sonra kendisini serbest bırakmıştır. (Buhârî, “Cihâd”, 84; Müslim, “Müsâfirîn”, 311)
Kötü isim yapmış biri dahi ziyaretine geldiğinde onu huzuruna kabul eder, kendisine güler yüz gösterip ikramda bulunurdu. (Buhârî, “Edeb”, 38, 48)
Müslümanlara karşı çok merhametliydi. Yaptığı bazı nâfile ibadetleri onların da coşkuyla ifa ettiğini görünce bunların farz kılınabileceğini ve sonuçta müslümanların zor durumda kalacağını düşünerek bu tür ibadetleri yapmaktan vazgeçerdi. (Buhârî, “Teheccüd”, 5)
Çocuklara da sonsuz bir şefkat gösterirdi; onları kucaklayıp öper, bağrına basardı. (Buhârî, “Cenâiz”, 32)