Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm), kıyamete kadar gelecek insanlara örnek bir şahsiyet, davranışlarından ders alınacak bir rehber olarak gönderildiği için (Ahzâb, 33/21) hayatın her yönünü kapsayan üstün bir ahlâkla donatılmıştır. (Kalem, 68/4)
Devlet başkanlığından aile reisliğine kadar her sahada üstün bir ahlâk ortaya koymuştur.
İlâhî destek ve denetim altında bulunduğu ve gerektiğinde Rabbinin yardımını gördüğü halde, sıradan bir insan gibi hayatın bütün zorluklarını yaşamıştır.
Onun bütün hayatı kucaklayan bu fıtri (yaratılışa uygun) yaşama biçimi, ahlâkının 14 asır süresince ve kıyamete kadar her devirde birbirinden farklı insanlar tarafından örnek alınabileceğinin delilidir.
Hz. Âişe, Resûlullah’ın (asm) ahlâkının Kur’an’dan ibaret olduğunu belirtmiş (Müslim, “Müsâfirîn”, 139), Hz. Peygamber de Cenâb-ı Hak tarafından en güzel şekilde eğitildiğini ifade etmiştir. (Münâvî, I, 429)
Evet, o delil olan Peygamberimizin mânevî şahsiyetine bak:
Yeryüzü bir mescid, cami.
Mekke bir mihrap,
Medine bir minber;
Apaçık delil olan Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâm bütün iman ehline imam,
bütün insanlara hatip,
bütün peygamberlere reis,
bütün velilere efendi,
bütün peygamberler ve velilerden meydana gelmiş bir zikir halkasının zikredenleri başı; bütün peygamberler hayatlı kökleri,
bütün veliler taze meyveleri bir nurani ağaçtır ki, herbir dâvâsını, mucizelerine dayanan bütün peygamberler ve
ve kerametlerine itimat eden bütün veliler tasdik edip imza ediyorlar.
Zira, o Peygamberimiz (a.s.m.) “Lâ ilâhe illâllah “ der, dâvâ eder. Bütün sağ ve sol, yani geçmiş ve istikbal taraflarında saf tutan o nuranî zikredenler, aynı kelimeyi tekrar ederek, icmâ ile, fikir birliği ile, mânen “doğru söyledin, (sadakte) ve bilhakkı natakte (hakkı konuştun) derler.
Hangi vehmin haddi var ki, böyle hesapsız imzalarla doğrulanan bir iddiaya parmak karıştırsın?