Allah bu dünyada birçok zıtlıklar yaratmış ta ki güzelliklerin güzelliği, lezzetin dereceleri, sıhhatin nimetlik yönü tam anlaşılabilsin. Zıtlıklar olmayınca bunlar bilinemiyor.
Evet, bu kâinatta hayır-kötülük, lezzet-elem, ışık-karanlık, sıcaklık-soğukluk, güzellik-çirkinlik, hidayet-sapıklık birbirine karşı gelmesi ve içine girmesi, pek büyük bir hikmet içindir.
Çünkü kötülük olmazsa hayır bilinmez. Elem, üzüntü olmazsa lezzet anlaşılmaz.
Karanlıksız ziya, ehemmiyeti olmaz. Soğukla, sıcaklığın dereceleri gerçekleşir.
Çirkinlikle, güzelliğin tek bir hakikati, bin hakikat ve binler çeşit güzellik mertebeleri var olur. Cehennemsiz, Cennetin pek çok lezzetleri gizli kalır.
Bunlara kıyas edilerek, her şey, bir yönden zıddıyla bilinebilir. Ve bir tek hakikati, sümbül verip çok hakikatler olur.
Madem bu karışık varlıklar gelip geçici olan dünyadan devamlı ve kalıcı olan ahiret yurduna akıp gidiyor.
Elbette, nasıl ki hayır, lezzet, ışık, güzellik, iman gibi şeyler Cennete akarlar.
Öyle de, kötülük, elem, karanlık, çirkinlik, küfür gibi zararlı maddeler Cehenneme yağar. Ve bu sürekli olarak çalkanan kâinatın selleri o iki havuza girer, durur.
Bir daha altını çizelim ki: "Herşey zıddıyla bilinir."
Gerçeği bulup onun peşinden gidenler (ehl-i hakikat) fikir birliği ile bunu diyorlar:
Meselâ, karanlık olmazsa ışık bilinmez, lezzetsiz kalır.
Soğuk olmazsa sıcaklık anlaşılmaz, zevksiz kalır.
Açlık olmazsa yemek lezzet vermez. Mide harareti olmazsa, su içmesi zevk vermez.
Hastalık olmazsa afiyet, sağlık zevksizdir. Dert, bela olmazsa sıhhat lezzetsizdir.
Madem her şeyi hikmetle ve benzersiz olarak yaratan Allah insana her çeşit ihsanını hissettirmek ve her bir nevi nimetini tattırmak ve insanı daima şükre sevk etmek ister. Bunun için Allah şu kâinatta çeşit çeşit, sayısız nimet çeşitlerini tadacak, tanıyacak derecede, gayet çok cihazlarla (organlarla) insanı donatmıştır. Bu durum gösteriyor ki, elbette sıhhat ve afiyeti verdiği gibi, hastalıkları, illetleri, dertleri de verecektir.
Senden soruyorum: "Bu hastalık senin başında veya elinde veya midende olmasaydı, sen başın, elin, midenin sıhhatindeki lezzetli, zevkli Allah’ın sunduğu nimeti hissedip şükreder miydin?" Elbette şükür değil, belki düşünmeyecektin; şuursuz, o sıhhati gaflete, belki sefahete (yasak zevk ve eğlenceye) sarf ederdin. (Şualar ve Hastalar Risalesi’nden faydalanılmıştır.)