Peygamberimizin yemeklerin bereketi ile ilgili mucizeleri çoktur. Yemeklerin bereketi ile ilgili mucizelerin misalleri, her biri birçok yolla, hattâ bazıları on altı yoldan sahih bir surette nakledilmiş. Çoğunluğu birçok bir cemaat huzurunda meydana gelmiş. O cemaat içinde muteber ve sadık insanlar o mucizelerden bahsedip nakletmişler.
Meselâ, "Sâ' denilen dört avuç taamdan yetmiş adam yemişler, tok olmuşlar" hadiste naklediyor. O yetmiş adam onun sözünü işitiyor, yalanlamıyor. Demek sükûtla tasdik ediyorlar. Halbuki o doğruluk ve hakikat asrında ve o hakperest ve ciddî ve doğru adam olan Sahabeler, zerre miktar yalanı görse, reddedip yalanlarlar. Halbuki bahsedeceğimiz vakıaları, hadiseleri çok kimseler sahih hadis olarak rivayet etmiş ve ötekiler de sükûtla tasdik etmişler. Demek, her bir hadise mânen mütevatir (çok kimselerin naklettiği haber) gibi kesindir.
Hem Sahabeler, Kur'ân'ın ve âyetlerin hıfzından sonra, en ziyade Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın fiilleri ve sözlerinin muhafazasına, özellikle hükümlere ve mucizelere dair hallerine bütün kuvvetleriyle çalıştılar. Ve sıhhatlerine pek çok dikkat ettiler. Buna tarih ve siyer (Peygamberlerin (a.s.) hayatlarından ve onların ahlakından bahseden kitap) şahitlik ediyor. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma ait en küçük bir hareketi, bir ahlakı, bir hali ihmal etmemişler. Ve etmediklerini ve kaydettiklerini, hadis kitapları şahitlik ediyor.
Hem Asr-ı Saadette, mucizeleri ve hükme ait hadisleri, yazarak çoklar kaydedip yazdılar. Hususan Abâdile-i Seb'a (yedi Abdullah) yazarak kaydettiler. Özellikle, Kur'ân tercümanı olan Abdullah ibni Abbas ve Abdullah ibni Amr ibni'l-Âs, bahusus otuz kırk sene sonra Tâbiînden binler hakikatı araştırıp bulan alimler, hadisler ve mucizeleri yazıyla kaydettiler.
Daha ondan sonra, başta dört imam-ı müçtehid ve binler muhakkik hadisciler naklettiler, yazıyla muhafaza ettiler.
Daha Hicretten iki yüz sene sonra, başta Buharî, Müslim, makbul altı hadis kitabı muhafaza vazifesini omuzlarına aldılar. İbni Cevzî gibi şiddetli binler tenkit ediciler çıkıp, bazı dinsiz veya fikirsiz veya hıfzsız veya kendini bilmezlerin karıştırdıkları uydurma hadisleri ayırdılar, gösterdiler.
Sonra, ehl-i keşfin tasdikiyle, yetmiş defa Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm cisimleşip yakaza (uyanık) halinde onun sohbetiyle müşerref olan Celâleddin Süyutî gibi allâmeler ve tahkik edenler, araştıranlar, sahih hadislerin elmaslarını, sair sözlerden ve uydurma sözlerden ayırdılar. İşte, bahsedeceğimiz hadiseler, mucizeler, böyle elden ele-kuvvetli, emin, birçok ve çok, belki hadsiz ellerden-sağlam olarak bize gelmiş. (Allah’a hamdolsun. Bu Rabbimin ihsanıdır.)
BEREKETE DAİR KESİN MUCİZELERİN BİRİNCİ MİSALİ: Başta Buharî ve Müslim, altı sahih hadis kitabi fikir birliği ile haber veriyorlar ki:
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Hazret-i Zeynep ile evlenmesi düğün yemeğinde, Hazret-i Enes'in validesi Ümmü Süleym, bir iki avuç hurmayı yağla kavurarak bir kaba koyup Hazret-i Enes'le Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâma gönderdi. Enes'e ferman etti ki: "Filân, filânı çağır. Hem, kime tesadüf etsen davet et." Enes de kime rast geldiyse çağırdı. Üç yüz kadar Sahabe gelip suffe (Peygamberimizin Mescidine bitişik olarak inşa edilen ve içinde bazı sahabelerin Peygamber Efendimizden Kur'ân ve Hadis ilimlerini öğrendiği ve barındığı yer.) ve Peygamberimizin kaldığı odayı (hücre-i saadeti) doldurdular.
Ferman etti: "Onar onar halka olunuz." Sonra, mübarek elini o az yiyecek üzerine koydu, dua etti, "Buyurun" dedi. Bütün o üç yüz adam yediler, tok olup kalktılar. Enes'e ferman etmiş: "Kaldır." Enes demiş ki: "Bilmedim, taam kabını koyduğum vakit mi yiyecek çoktu, yoksa kaldırdığım vakit mi çoktu, fark edemedim.
İKİNCİ MİSAL: Mihmandâr-ı Nebevî (Peygamber Efendimizi (a.s.m.) evine misafir eden, Ebu Eyyûb el-Ensariye verilen unvan) Ebu Eyyubi'l-Ensârî hanesine Peygamberimizin şereflendirmesi anında Ebu Eyyub der ki:
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ve Ebu Bekr-i Sıddık'a kâfi gelecek iki kişilik yemek yaptım. Ona ferman etti: “Ensardan otuz kişi çağır.” Otuz adam geldiler, yediler. Sonra ferman etti: “altmış kişi çağır.” Altmış daha davet ettim. Geldiler, yediler. Sonra ferman etti: “Yetmiş kişi çağır.”Yetmiş daha davet ettim. Geldiler, yediler. Kaplarda yemek daha kaldı. Bütün gelenler o mucize karşısında İslâmiyete girip biat ettiler. O iki kişilik taamdan yüz seksen adam yediler. Maşallah, barekallah. Allah’a hamdolsun. Bu Rabbimin ihsanıdır. (Onddokuzuncu Mektub’dan alınmıştır.)