Gelenek ve eğlencelere bakınca insan gerçekten ‘Nerede o eski Ramazanlar’ demekten kendini alamıyor. Bu gelenekler; iyiliğin, yardımseverliğin ve hoşgörünün ayı olan Ramazan’ın anlamını bize yeniden hatırlatıyor.
KARAGÖZ VE HACİVAT
Ramazan deyince akla gelen ilk eğlencelerden biri şüphesiz Karagöz ve Hacivat’tır. Gerçi bu karakterleri hatırlayan son nesil şimdilerde 30’larında olan nesil olabilir. Kaba görüntüsü altında ince bir zeka barındıran Karagöz ve karşısında bilgili, okumuş, kibar tavırlarıyla ona arkadaşlık eden Hacivat Osmanlı’da Ramazan eğlencelerinin en önemli kahramanlarıydı. Zaman zaman hikayelere Beberuhi, Tuzsuz Deli Bekir, Bekçi gibi karakterler girer bu ikilinin maceralarına renk katardı. O zamanın televizyonsuz, telefonsuz çocukları için en güzel eğlenceydi Karagöz ve Hacivat.
DİŞ KİRASI
Ramazan’ın özü paylaşmak, fakir ve zengin arasındaki firkin kalması ve yardımlaşmaktır. Osmanlı dönemindeki Diş Kirası geleneği bunun en güzel örneklerinden biridir. Zenginlerin yaşadıkları köşk ve konakların kapıları herkese açılır ve isteyen herkes bu evlere çat kapı girip yemeğini yiyebilirdi. Kendilerine her türlü hizmet verilen halka bu evlerin sahipleri tarafından gümüş tabaklar, kehribar tesbihler ve gümüş takılar gibi hediyeler verilirdi. Ev sahipleri gelen misafirlerine bu sevaba neden oldukları için bu hediyeleri büyük bir mutlulukla sunardı.
ZİMEM DEFTERİ
Ramazan’ın en güzel geleneklerinden biri de Zimem Defteri denilen uygulamadır. Yine yardımlaşmanın önemine vurgu yapan bu uygulamada zengin kişiler esnafların dükkanlarına uğrar ve veresiye defterlerine bakıp, bu defterde borcu olan durumu iyi olmayan kişilerden birinin borcunu rastgele seçip silerdi. Böylece ne borcu silen ne de borcu silinen bu iyiliğin kime ve kim tarafından yapıldığını bilmezdi. İyilik duyurulmadan yapılan bir şeydi çünkü.