etmesi ve mâlikiyyeti ve besleyiciliği keyfiyyetine bakar.
Ramazan-i Şerifteki orucun hikmetlerinden birisi insanın sosyal hayatına, birisi insanın şahsi hayatına, birisi insanın nefsinin terbiyesine, birisi de Allah'ın verdiği nimetlerin şükrüne bakar.
Cenâb-ı Hakkın rububiyeti noktasında orucun çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
Cenâb-ı Hak, yeryüzünü, dünyayı bir nimet sofrası suretinde yaratmıştır. Nimet çeşitlerini o sofraya dizmiştir. Kainattaki yaratılan mahluklara baktığımızda en geniş, en muhteşem, en mükemmel, en harika sofraya sahip olan insandır. Buna delil olarak tek dutların çeşitlerine bakmak yeterlidir. İnsan hiç dut yemese hayatını devam ettirebilir. Allah insan için en aşağı 20 çeşit dut yaratmıştır.
Bütün nimet çeşitlerini o sofrada "Umulmadık yerlerden" getirerek, o sofraya dizdiğinden Cenâb-ı Hak rububiyetinin kemalini ve Rahmaniyet ve Rahimiyetini o vaziyetle gösteriyor.
İnsanlar gaflet, umursamazlık perdesi altında ve sebeplere fazla değer vererek, o vaziyeti ifade ettiği hakikati tam göremiyor, bazen unutuyor.
"Herşey bir sebebe bakar. Meyveyi ağaçtan, hububatı topraktan istemeli. En cüz'î, en küçük birşeyi de Allah'tan istemek ve Allah'a yalvarmak ne demektir?" diye gafilce soru sorabiliyor.
En az ve en küçük şey, en büyük şey gibi, doğrudan doğruya bütün bu kâinat Yaratıcısının kudretinden gelir ve hazinesinden çıkar. Başka surette olamaz. Sebepler ise bir perdedir. Çünkü en ehemmiyetsiz ve en küçük zannettiğimiz mahlûklar, bazen sanat ve yaratılış yönünden en büyüğünden daha büyük olur.
Sinek, tavuktan sanatça ileri geçmezse de, geri de kalmaz. Öyleyse, büyük küçük ayırt edilmeyecek. Ya bütün maddi sebeplere paylaştırılacak veyahut bütünü birden bir tek zâta verilecektir. Birinci şık imkansız olduğu gibi, bu şık şarttır, zarurîdir, gereklidir.
Ayette “Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir.” Lokman Sûresi, 31:28. buyrulmaktadır.