Kur’an kime hitap etmektedir? Tabii ki insanlara. İnsanlar için nazil olmuştur, inmiştir.
Evet, Kur'ân'ın hitabı Hem insanlık, belki kâinat namına muhatap olan zâtın geniş makamındandır.
Hem bütün insanlık ve Ademoğullarının bütün asırlarda doğru yol göstermelerinin gayet geniş makamındandır.
Kur'ân aldığı genişlik ve yücelik ve kapsama yönüyle, o hitap öyle bir yüksek mucize oluş ve kapsamlılığı gösterir.
Hem dünya ve âhiretin, dünya ve göklerin, ezel ve ebedi ve evreni ve içindeki her şeyi yaratan Allah’ın rububiyetine (Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması) ve bütün yaratılmışların idare edilmesine ait ilahi kanunların gayet yüksek kapsamalı beyanatının makamındandır.
Evet, Kur'ân'ın hitabı, Mütekellim-i Ezelînin (ezeli kelam sıfatına sahip olan ve konuşması hiçbir varlığın konuşmasına benzemeyen Allah’ın) rububiyet-i âmmesinin (Allah’ın her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması) geniş makamındandır.
Kur'ân dersinin, muhataplarından en çok grup olan halk tabakasının basit anlayışlarını okşayan zâhirî ve basit mertebesi dahi, en yüksek tabakayı da tam hissedar eder.
Kur'ân Güya kıssadan yalnız bir hisse ve bir tarihi hikâyeden bir ibret değil, bir küllî kuralın fertleri olarak her asırda ve her tabakaya hitap ederek taze nazil oluyor gibi on dört asırdır okunmaktadır.
Kur’an’daki tekrarlardan olarak ve bilhassa çok tekrarla “ezzalimine, ezzalimine..” deyip tehdit etmesi ve zalimlerin zulümlerinin cezası olan gökten ve yerden gelen musibetleri şiddetle açıklaması neyi anlatır? Bu beyan, bu asrın emsalsiz zulümlerine, Âd kavmi ve Semud ve Firavunun başlarına gelen azaplarla baktırıyor. Ve zulme uğramış müminlere, İbrahim ve Mûsâ Aleyhimesselâm gibi peygamberlerin kurtuluşlarıyla teselli veriyor.
Evet, iman hakikatlerine karşı duyarsız davranan ve hak yolundan sapanların bakışında vahşetli (korkulu) ve dehşetli bir yokluk ülkesi ve üzücü ve mahvolmuş bir mezarlık olan bütün geçmiş zaman ve ölmüş asırlar nasıldır?
Aslında canlı birer ibret sayfası ve baştanbaşa ruhlu, canlı bir hayret verici âlem ve mevcut ve bizimle bağlantılı bir Allah’ın mülkü, memleketi biçimindedir.
Kur’an sinema perdeleri gibi bazen bizi o geçmiş zamanlara, bazen o geçmiş zamanları yanımıza getirir. Her asra ve her tabakaya gösterip yüksek bir mucize ile dersini verir. Beyanı mucize olan Kur'ân, aynı mucizelikle, hak yoldan sapmış bakış açısıyla cansız, perişan, ölü, sınırsız korkutucu yer olan ve ayrılık ve yoklukta yuvarlanan bu kâinatı bir Allah’ın kitabı, bir Allah’ın şehri, bir her şeyi terbiye eden Allah’ın sanat eserlerinin sergilendiği yer olduğunu gösterir. Bu yeri o cansız varlıkları canlandırıp birer vazifeli suretinde birbiriyle konuşturup ve birbirinin imdadına koşturup insanlara ve cin ve meleğe hakikî ve nurlu ve zevkli hikmet dersleri veren bu Kur'ân-ı Azîmüşşandır.
Kur'ân-ı Azîmüşşan’ın her harfinde on ve yüz ve bazen bin ve binler hatta Kadir Gecesinde otuz bin sevap vardır. Ve bütün cin ve insanlar toplansa onun benzerini getiremezler. Ve bütün âdemoğulları ile ve kâinatla tam yerinde konuşması vardır. Kur'ân-ı Azîmüşşan her zaman milyonlar hâfızların kalblerinde zevkle yazılmıştır.
Ve çok tekrarla usandırmaz.
ve çok karıştırma yerleri ve cümleleriyle beraber çocukların nazik ve basit kafalarında mükemmel yerleşir.
Ve hastaların ve az sözden etkilenen ve sekeratta (can çekişmede) olanların kulağında zemzem suyu gibi hoş gelir. Bu gibi durumlar Kur’an’ın mukaddes imtiyazlarıdır. Ve iki cihanın (dünya ve ahiretin) saadetlerini kendi talebelerine yani Kur’an’a uyanlara kazandırır.