Bize verilen nimetlere karşı bizim vazifemiz zikir, şükür, fikirdir. Nimetin başında, hayırlı işlerin başında, “Bismillah” demek zikirdir. Nimetin sonunda “Elhamdülillah” demek şükürdür. Bize verilen bu nimetlerin sonsuz hazinelerin sahibi kudret-i ezeliyenin ikramı olduğunu düşünmek ve anlamak fikirdir, tefekkürdür.
Kainat iman nuruyla herkesin yas tuttuğu yer olmaktan çıkıp zikir ve şükür mescidi olmuştur. Allah da verdiği nimetlere karşı şükür istemektedir. Şükrün çok nevileri vardır. Bunların özeti, fihristesi nevinden olan en küllisi namazdır. Namaz insanın külli şükür olarak bütün yaratıklar namına ilahi dergâha şükrü takdim etmesidir.
İnsan niyet ile daimi bir şakir (şükür eden) olur, şükür sevabını kazanır.
Şükürde bir zahmet yoktur. Tersine, nimetin lezzetini arttırır. Çünkü şükür, nimette nimet vereni, nimetlendirmeyi görmek demektir.
Nimetlendirmeyi görmek, nimetin yokluğundan meydana gelen üzüntüyü ortadan kaldırır. Zira nimet yok olduğunda, gerçek nimet verici olan Allah onun yerini boş bırakmaz, benzeriyle doldurur ve tazelenmesinden lezzet alırsın.
Evet; Onların yani Müslümanların duaları şu sözlerle sona erer: “Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” Yunus Suresi, 10:10 olan âyet-i kerime, hamdin lezzetin ta kendisi olduğuna işaret eder.
Çünkü hamd, nimetlendirme ağacını, nimet meyvesinde gösterir. Ve bu vesileyle nimetin sona ermesini düşünmeden meydana gelen üzüntü yok olur. Çünkü ağaçta çok meyve vardır, biri giderse, ötekisi yerine gelir. Demek hamd, lezzetin ta kendisidir.
Görünürdeki sebepler eliyle bize gelen nimetleri o sebepler hesabına almamak gerektir.
Eğer o sebep irade sahibi değilse (meselâ hayvan ve ağaç gibi), doğrudan doğruya o nimeti Cenâb-ı Hak hesabına verir.
Madem irade sahibi olmayan hayvan ve ağaç, beden dili ile Bismillâh der, sana verir. Sen de Allah hesabına olarak Bismillâh de, al.
Eğer o sebep irade sahibi ise, o Bismillâh demeli, sonra ondan al. Yoksa alma. Neden?
Çünkü “Üzerine Allah’ın adı zikredilmeyen şeylerden yemeyin!” En’am Suresi, 6:121. âyetinin açık mânâsından başka bir işaret edilen mânâsı şudur ki: "gerçek nimet verici olan Allah’ı hatıra getirmeyen ve Onun namıyla verilmeyen nimeti yemeyiniz" demektir.
O halde ne yapılmalıdır? Hem veren Bismillâh demeli, hem alan Bismillâh demelidir.
Eğer o veren Bismillâh demiyor, fakat sen de almaya muhtaçsan, sen Bismillâh de, onun başı üstünde İlâhi rahmetin elini gör, şükürle öp, ondan al.
Yani, nimetten nimetlendirmeye bak. Nimetlendirmeden gerçek nimet verici olan Allah’ı düşün. Bu düşünmek bir şükürdür. Sonra o zâhirde (görünüşte) vasıta olana istersen dua et; çünkü o nimet onun eliyle size gönderildi.