İran’ın tanınmış büyük gazel şairlerindendir. Asıl adı Şemseddin Muhammed’dir. Memleketi Şiraz’a nispetle "Şirâzî" lakabıyla meşhurolmuştur. Kur’an-ı Kerim’i ezberlediği için de kendisine "Hafız" unvanı verilmiştir. Dini ilimlerdeki vukufiyeti ile beraber, Arap dili ve edebiyatı konusunda da önemli bir birikime sahip olduğu şiirlerinden anlaşılmaktadır. Şiirlerindeki ahenk, kullandığı dilin sade ve akıcı olması ve veciz ifadelere yer vermesi şöhretinin önemli sebepleri arasında yer almıştır. Kendisi için; gerçeği gören, doğru görüşlü kimse anlamına gelen "hakikatbîn" ifadesi kullanılmıştır. Bu kelime Hafız-ı Şiraziye çok yakışmaktadır. Şîraz’da ölmüş ve bugün türbesinin bulunduğu Hâfızıye semtine gömülmüştür.
İyi bir eğitim gördü. Kur’an-ı Kerim’i on dört kıraat üzere ezberledi ve kendisine bundan sonra "Hafız" denmeye başlandı. Okumaya olan aşırı merakından ötürü çok sayıda eser okuyarak kendini geliştirdi. Aralarında Zemahşeri, Sekkaki, Mutarrizi ve Urmevi gibi meşhur alimlerin eserlerini okuyarak bunlardan istifade etti. Zamanın tanınmış alimlerinden dersler aldı.
Hafız-ı Şirazi, öğrenciliği devam ettiği sıralarda şiir yazmaya başladı. Ve öğrenciliği döneminden itibaren şiirleriyle ün kazanmaya başladı. Giderek tanınmaya başlaması şiirlerinin de dilden dile ve ülkeden ülkeye yayılmasına vesile oldu. Hafızın, kaleme aldığı divanı vardır.
Hafız-ı Şirazi, şiirlerinde kullandığı üslup ile çok kısa zamanda büyük şöhrete sahip oldu. Akıcı bir dil kullanması, eserlerindeki ahenk, kullandığı dilin sadeliği ve veciz ifadelere yer vermesi, şöhretinin yayılmasının önemli etkenleri arasında yer almaktadır. Eserlerinde ilmi, ahlaki, felsefi öğelere ve konulara yer verdi. Ayrıca edebi sanatlara yer verdi. Bütün bunlarla birlikte mana ve ifadeyi boğmamaya itina gösterdi. Eserlerinde; Mevlana Celaleddin-i Rumi, Sadi-i Şirazî ve Kemaleddin-i İsfehanî gibi meşhurlardan iktibaslara yer verdi.
Bilinmeyen veya görülmeyen dillere ve sırlara tercüman olduğu için kendisine “Lisânü’l-gayb” ve “Tercümânü’l-esrâr” lakapları da verilen Hâfız’ın divanı İran dışında Ortadoğu, Hindistan, Türkiye ve bazı Avrupa ülkelerinde de tanınmıştır. Hâfız’ı Hammer’in çevirisinden okuyan ve onun şiirlerine olağan üstü ilgi duyan Goethe bu etki altında yazdığı, her biri Farsça başlık taşıyan on iki bölüm halinde topladığı lirik, mistik şiirlerini West-Oestlicher Divan adıyla yayımlamıştır (Stuttgard 1819).
Hâfız divanı, Türkiye’de Mes̱nevî ve Gülistân’dan sonra en çok okunan Farsça metinlerin başında gelir. Hem Fars dilinin hem de belâgat konularının öğretiminde ezberletilen şiirler arasında Hâfız’ın şiirlerinin önemli yeri vardır.
Yahya Kemal “Rindlerin Ölümü” adlı şiirinde alegorik bir ifadeyle Hâfız’ın ebedîliğine işaret etmiştir.
Hafız'ın kabri olan bahçede bir gül varmış;
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.
Gece; bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış
Eski Şiraz'ı hayal ettiren ahengiyle.
Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter.
Bütün gazelleri sehl-i mümteni gibi görünen Hâfız’ın şiirlerini anlamak için daha başlangıçtan itibaren çeşitli şerhler yazma gereği duyulmuştur. Hepsi Türkçe olan bu şerhler arasında en mükemmeli Sûdî’ninkidir.
Hafız’ın vefat tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte 1390 tarihinde Şiraz’da vefat ettiği tahmin edilmektedir. Türbesi Hafiziye denilen semte bulunmaktadır.